Tarihi Dinamiklerinden Koparılan Milletimiz

Hiç şüphesiz bir topluma yapılacak kötülüklerin başında, o toplumu, bugünkü ve yarınki varlığının en hayatî kökleri sayılan mâzideki değer ve dinamiklerinden koparmak gelir. Yıllar var ki milletimiz, hep böyle sinsi bir plânla karşı karşıya kaldı; hattâ ona o zenginlerden zengin tarihi unutturularak âdetâ bu koskoca millet millî hafızadan mahrum bırakıldı. Aslında biz millet olarak, bu bölgede var olduğumuz günden itibaren eskilerden tevârüs ettiğimiz her şeye kendi boyamızı çalarak, onları yepyeni kıymetlere ulaştırdık ve tamamen kendimize mal ettik.

Üzerinde bulunduğumuz bu topraklar, çevremizde çağlayıp giden ırmaklar, dört bir yanımızda salınan ağaçlar, gönüllerimize ürpertiler salan mehîp zirveler, sımsıcak ve yumuşak ovalar-obalar ve her uğrayışımızda, âdetâ bir âhiret koyuna uğramış gibi bizi uhrevîleştiren mezarlar ve o mezarlar içinde ibretli bir sessizlikle yüzlerce seneden beri yatan ölüler, o kadar bizimdir ve o kadar duygularımızla içli-dışlıdır ki, onlarsız edemeyiz.. aksine ne zaman onlardan uzak kalsak, ruhlarımızın ciddi bir "dâüssıla" ile sarsıldığını hisseder ve hemen onlara koşmak isteriz.

Evet biz, işte bu ölçüde gönüllerimize sinmiş bu topraklar üzerinde onun havası ile, suyu ile beslenerek yirmi birinci asrın sahillerine ulaştık. Biz, bu toprakların çocukları, mübarek tarihin mirasçıları ve torunları olmakla övündüğümüz ölülerimizin de dalları, sürgünleriyiz.