Varlıklar İnsanın Emrine Amade

Evet, görüp tanıyabildiğimiz canlı-cansız her varlık, meleklerin Adem Nebi’ye (aleyhisselâm) saygı inhinâsı nev’inden bize karşı bir çeşit tâzimle doğrulur; ihtiva ettiği fayda ve maslahatlarla âdeta emrimize âmâde olduklarını ifade eder ve olanca sırlarını aklımızın önüne seriverirler. Bunların, idrak ufkumuzu çok çok aşkın madde-mânâ halitası, örgü ve deseni iman ve iz’anlarımıza emanet, her biri Yaratan’a birer emare ve işaret, O’nu gösteren, O’na göndermelerde bulunan, durmadan O’nu söyleyen öyle bir hâlleri vardır ki, insan onların arasında kendini Cennet’in koridorlarında sanır. Öyle ki, biz onları, -biraz da hususiyetlerini bilerek- ne zaman temâşâya koyulsak, duygularımızın âdeta tabiata karıştığını, her şeyin esmâ ve sıfât rengine büründüğünü, bütün varlığın manevîleştiğini, şiirleştiğini duyar gibi olur ve kendimizden geçeriz. Görüp müşâhede ettiğimiz her şey daha bir derinleşir, daha bir nûrânîleşir ve daha bir büyülü hâl alır. Hatta; gördüğümüz objeler âdeta bir büyü ile birdenbire uhrevîleşir; arz Cennet’in izdüşümü gibi tüllenir ve o baş döndüren ihtişamıyla bütün gökler yere inmiş gibi olur.

Böyle bir büyü ile topyekün varlığı hisli, derin bir kalb gibi duyar ve yürüdüğümüz bu hayat yolunda, sanki maddî ve dünyevî bir yere değil de, gönülden inandığımız ve her zaman içimizde tesirini hissettiğimiz, bütün dünya saadetleri onun mutluluk deryasının tek bir damlasına denk olmayan/olamayan farklı bir âleme yürüyormuşçasına yürürüz sonsuza ve ebedî mutluluğa. Duyarız ermişlerin erdikleri şeyleri ruhumuzda ve tıpkı Cennet’tekiler gibi: "Hamd ederiz bizden her türlü tasayı, endişeyi gideren Allah’a.. o Allah ki, bizi en güzel bir yerde iskân etti. Artık bizim için ne bir usanç, ne de yorgunluk söz konusu..." diye mırıldanırız.