Sofiliğin Gelişimi
Bir sistem olarak, zâhid Ebû Hâşim’le tanıdığımız sofîlik, ilk zuhuru itibariyle, Peygamberimiz ve arkadaşlarının yaşayışlarındaki sadelik çizgisinde, dünya cihetiyle dünyaya karşı ciddî bir tavır içinde, sürekli rekâik ve ölüm ötesi hadiselerle irtibatlı, kalp ve ruh insanlarının mesleğiydi. Bu itibarla da o, hep rûhânî hayatın emrinde oldu. Sofîlik, çıkış gayesi açısından kalbi Hakk’a bağlamak ve sîneyi aşk u muhabbetle dağlamaktan ibaretti.. ve sofîlik, tarih boyu "hüsn-ü huluk" ve "edep" dedi, peygamberler yolunu solukladı. Her meslek gibi onda da bir kısım inhirafların ve çarpıklıkların yaşandığı devirler olabilir. Sadece inhiraflara ve çarpıklıklara bakarak bu saf gönüller mesleğini karalamak insafsızlık olsa gerek.
İmam Kuşeyrî, kendini rûhânî hayata salan sofîlerden bahsederken özetle şöyle der: Müslümanlıkta büyüklüğün ünvanı olarak, Allah Rasûlü’ne arkadaşlık ünvanından daha büyük pâye yoktur. Bu mazhariyet başka dönem insanlarıyla paylaşılmayacak kadar büyük bir mazhariyettir. Bundan sonra en büyük nam ve pâye ise, Allah Rasûlü’nün ashâbını görüp tanıma bahtiyarlığına ermişlerin ünvanı olan "tâbiîn" ünvan-ı celîlidir. Bu kadri yücelerden sonra da tâbiînle buluşup görüşme mutluluğuna ermişlerin nâm-ı celîlü’l-kadri olan "tebe-i tâbiîn" gelir.. bu üç aydınlık zümrenin gurûbuna ve bu arada bir kısım fitnelerin zuhuruna muhâzî olarak da fıkıh cephesinde fakîhler, hadis cephesinde muhaddisler, akaid cephesinde muhakkikîn-i mütekellimîn çok önemli misyonlar edâ ettikleri gibi İslâm’ın rûhî cephesinde de en önemli tecdidleri sofîler gerçekleştirmişlerdir.
- tarihinde hazırlandı.