Şevk’in Mertebeleri

Şevk u iştiyak iki şekil ve iki surette cereyan eder:

1. Sevgiliyi müşâhede ve vuslattan sonra meydana gelen ayrılık esnasındaki iştiyaktır ki; Mevlânâ’nın "ney"i, Yunus’un "dolab"ı, o ürperten inilti ve gıcırtılarıyla, ezel bezmindeki vuslat ve maiyyete duydukları şevkten birer feryattır ve bu feryat "Şeb-i arûs"a kadar da sürüp gidecektir.

2. Müştak olan âşık, sevdiğini perde arkası görür, fakat tam ihâta edemez; hisseder, ama tam duyamaz.. parmağını aşkın balına banar; ne var ki bir adım daha atmasına izin verilmez. "yandıkça yandım bir su!" der ama, yanması matluptur, çığlıkları nazara alınmaz...

Ruhun, böyle zamanüstü "elest bezmi"nde [2] O’nu müşahede edip de sonra beşeriyetin gereği veya teklif sırrı ve gayba imânın öne çıkması sebebiyle, muvakkat bir hasret ve hicrâna atılan insanoğlu, bir ömür boyu O’nu sayıklar durur ve O’na iştiyakla yanar, tutuşur. Bundan daha önemlisi de, nezih ruh, temiz gönül ve selim fıtratlara karşı, istiğnâ-i zâtisine [3] muvâfık şekilde Zât-ı Akdes’in şevkidir kim bilir belki de, sînelerde ocak gibi tütüp duran iştiyâkın asıl kaynağı da bu şevktir..?

[2] Elest bezmi: Cenâb-ı Hakk’ın ruhlara: "Elestü birabbiküm: Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" sorusuna ruhların: "Belâ: Evet Rabbimizsin" diye cevap verdiği an.
[3] İstiğnâ-i Zâtî: Zatında Cenâb-ı Hakk’ın ihtiyaçsızlığı.