Zikir ve Zikrullahın Hususiyetleri

Hangi şekliyle olursa olsun "zikrullah" yolu Hakk’a ulaşma yollarının en kavîsi ve en emînidir. O olmadan Hakk’a vuslat zordur. Evet, vicdanların şuurla O’nu anması, letâifin O’na dem tutması ve lisânın bu armoniye tercümân olması sonsuzluk yolunun yolcuları için ne tükenmez bir zâd u zahîre ve ne bereketli bir kaynaktır!

Zikrullah, kurbet helezonunda bir seyahattır; dil, duygu, gönül bir koro teşkil edip de Allah’ı anmaya durdu mu insan bir anda kendini sırlı bir asansör içinde bulur ve bir lahzada rûhların uçuşup durduğu iklime ulaşır. Ulaşır da gök kapılarının aralığından neler neler seyreder..!

Zikrullahın muayyen bir vakti yoktur. [4] Namaz bütün ibâdetlerin pîri [5] ve din sefinesinin direği [6]olduğu hâlde belli zamanlarda edâ edilir [7] ve edâ edilmesi caiz olmayan vakitler de vardır. [8]

Zikrullah ise, zamanın her diliminde serbest dolaşıma sahiptir ve herhangi bir hâl ile de mukayyet değildir. "Onlar Allah’ı ayakta, oturarak, hatta yan gelip yatarken de anarlar" (Âl-i İmrân/191) fehvâsınca, ne zaman itibâriyle ne de hâl itibâriyle zikrullah’a tahdid konmamıştır.

Kitap, sünnet ve selef-i salihînin eserlerinde, zikrullahdan daha fazla bir şeye tergîb ve teşvîk yapıldığını hatırlamıyorum. Namazdan, cihada kadar o, her ibadetin içinde can gibidir, kan gibidir.

[4] Buhâri, Hayız, 7, Ezan , 19; Müslim, Hayız, 117; Ebû Dâvûd, Tahâre, 9; İbn Mâce, Tahâre, 11; Tirmizî, Deavât, 4.
[5] Heysemî Mecmau’z-Zevâid, 2/249.
[6] Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, 4/248.
[7] Nisâ, 4/103.
[8] Müslim , Müsâfirîn, 293; Ebû Dâvûd, Cenâiz, 51; Tirmizî, Cenâiz, 51, Nes3aî; Mevâkît, 31-34