İhsan ve İman İlişkisi

İhsana ulaşabilmek için, duygu, düşünce ve tasavvurların sağlam bir îmana bina edilmesi, îman gerçeğinin İslamî esaslarla derinleştirilmesi ve kalbin kadirşinas ölçüleri ile İlâhîleştirilmesi şarttır. Başkalarına ve başka şeylere ihsan duygusu ise Hakk murakabesi ile bütünleşmiş böyle bir kalbin tabiî tavrıdır.

Evet, İhsan, görüyormuşcasına senin, Allah’a ibadet etmendir; sen O’nu görmesen de O seni görüyordur." hakikatince, yapılan her şeyi arızasız ve Cenab-ı Şâhid-i Ezelî’nin nazarına arz edilebilecek şekilde, inanarak, duyarak, irade, his, şuur ve latife-i rabbaniye buutları ile yerine getirmek bir esas, bir temel prensip ve hakikat erlerince ulaşılması gerekli olan bir ufuk; başkalarına karşı iyilik duygusu, iyilik düşüncesi ve iyi davranmak ise, insan ruhu ile bütünleşmiş böyle bir ihsan şuurunun zuhuru, taşması ve intişarıdır ki; birinci şıkkın tabiî neticesi ve ihsana programlanmış bir vicdanın programlandığı şeyi ifade etmesinden ibarettir.

Bu manâdaki, ihsanın insanlara bakan yanını: Kendin için sevdiğini kardeşin için de sevmen" düstûru; bütün yaratıkları içine alan evrensel buudunu da; Allah, her şeye karşı ihsanı kabul etmiştir: öyle ise öldürürken (ölümü hak etmiş kimseleri) ihsan tutkusu ile öldürün! (Bir hayvanı) boğazlarken ihsan hissi ile boğazlayın (yani) bıçağını iyi bilesin ve keseceği hayvanını rahat ettirsin! hadis-i şerifleri ifade etmektedir.