İnsanın Hayvandan Farkı

Evet, tarihin katmanlarına altın, gümüş madenleri gibi sinmiş ve onun gerçek buudları sayılan manâ ve ruh, bize, faydanın; çıkarın, keyfin, eğlencenin değerler silsilesinde yeri olmadığını, olsa bile, sıfırın bir kaç milim üstünde olduğunu göstermektedir.

Aslında insanı, diğer canlılardan ayıran en önemli hususlardan biri de işte budur. Evet, insanın dışındaki her varlık, kendi faydası, kendi çıkarı ve kâinat dengesi arkasında koşturulur; ancak insandır ki, hem kendini hem de bütün varlığı ve cihanları aşan bir manâ ve ruhu takip eder. Hayvanlarda din duygusu, ahlâk endişesi, fazilet mücadelesi, sanat gayreti yoktur. Kapıları sadece insan kalbine, insan duygularına açılan bu zümrütten sarayların biricik konuğu insandır. Evet o, din ile ikiz olarak doğmuş.. ahlâkla sarılıp sarmalanmış.. ömrünü fazilet takibine vakfetmiş ve kendini sanatla anlatmış tek canlıdır.. en ibtidâî vasıtalarla yapıp ortaya koyduğu basit eserlerden ifade ettikleri manâ ve değerlerle gidip tâ sonsuzluğa ulaşan sanat harikalarına kadar her ses ve soluk, her renk ve çizgi, her şekil ve motif, onun fıtrat menşûrundan dökülen, onun derinliklerinden kopup gelen ona mahsus tayflardır.

Bugün, çoğumuz, kudretin mahkumu insiyaklarla meydana gelen örümcek ağına, bülbül yuvasına, arı peteğine, kunduz hendesesine, sivrisinek maharetine, yılan balıklarının uzun ve dolambaçlı seyahatine ve Sevk-i İlâhî ağında daha nelere nelere.. hayretlerle bakıyor ve dehşete düşüyoruz. Oysa ki, asıl hayret edilecek ve hayranlıkla alkışlanacak insandır. İnsanın öteler buutlu ufkudur, dehasıdır ve kendi kendini aşmasıdır.

Günümüzde çokları, kendilerini zirvelere çıkaracak olan gerçek insânî değerlere karşı kapalı olsalar da bu böyledir.. ve bunun tam anlaşılacağı güne kadar da kim bilir, küstahlaşan bilim, şımarıklaşan teknoloji ve faydanın dışında hiçbir değer kabul etmeyen medeniyet anlayışımızı daha ne ürpertici trajedilere sebebiyet verecek.. ve kandan, gözyaşından daha ne seylaplar meydana getirecek..!

Gerçi insan, maddesi ve cismaniyeti itibarıyla bu mazhariyetlerden uzak görülmektedir. Hattâ kendi mahiyetinden habersiz yaşadığı dönemlerde, diğer canlıların altına bile düştüğü söylenebilir. Ne var ki aynı insan, akıl, iman, vicdan ve ruhuyla şu varlık meşherinin dikkatli bir seyircisi, eşya ve hadiseler kitabının şuurlu bir mütâlâacısı, varlığın satır aralarındaki esrarının da müdakkik bir gözlemcisi ve yorumcusudur. Bu itibarla o, ne kadar önemsiz görünse de, en âlî şeylerden daha aziz, Hakk'a kulluğu içinde sultanlara taç giydiren bir sultan ve küçüklüğüne rağmen kâinatlardan daha muhtevalı, eskilerin ifadesiyle bir "nüsha-i kübrâ"dır.