Allah’ı Bilenlerin Temkini

Arif-i billah olanların temekkünü; makam-ı cem ünvanıyla da ifade edilen ihsan şuurunun en kâmil mânâda duyuluş ve hissedilişiyle sürekli murâkabe hâlidir ki, "fenâfillâh" ve "bekâbillâh"ın tam tahakkukuyla, varlık, bu sayede kendi feyiz kaynağına muttali olarak teveccüh-ü tâmmeye erer.. Ciddi bir iştiyak ve hayretle hep O'na yönelir.. Vücud ve devamının, O'nun Vücûd ve Kayyûmiyetinden beslendiğini duymaya başlar.. Ama Rehber-i Ekmel'in ziyâ-i feyziyle ne vücûdiye ne de şühûdiyeye girmeden "Aleyküm bi sünnetî ve sünneti'l-hulefâi'r-Râşidîne'l-Mehdiyyîn"le çerçevelenen hakikat dairesinden her şeyin varlığının da bekâsının da O'ndan olduğu mülâhazasıyla kendini daha bir güçlü, daha bir yerleşik hissederek, tam bir bekâya mazhariyetini, tam bir fenâdan geçtiğini itiraf ve ifade sadedinde: "Topyekün varlığı senin aşk u sevdan uğrunda terkettim. Seni görme yolunda iyâlimi de yetim bıraktım" der, her şeyini yollara döker ve "Seni, Seni" mülâhazalarıyla dolaşır durur.