İnsanca İdare Edildiğimiz Günler

O günkü nesiller, bu temiz çehre ve temiz bakışların uyardığı hâtıralarda yüzerken, lezzetten lezzete konar-kalkar; sınırsız bir aydınlık, sınırsız bir haz içinde kendi derinliklerine doğru kayar ve her lahza, böyle bir millet içinde varolmanın hasıl ettiği hislerle iki büklüm olurlardı.

Bu anlayış sayesinde, yeryüzünün bitebilen ve sınırlı saadetleri hülyalaşır, derinleşir ve sonsuzlaşırdı. Ve yine bu sayede, bura ve öteler hesabıyla yaşama arzusu hararetlenir; genç-ihtiyar herkes varlığa karşı derin bir alâka duymaya başlar.. hayatı bir lezzet gibi yaşar ve varolmanın zevkleriyle gerinirdi.

İhtimal ki, bu hârikulâde dönemde, semâ daha bir parlak, daha bir büyüleyici; yeryüzü daha renkli ve daha çarpıcı; eşyâ daha manâlı, daha tılsımlı; ve tabiat daha okunaklı bir kitap, daha talâkatli bir hatip gibiydi. O günün ruhlarının istidat ve genişlemesi ölçüsünde, hayat, varlık kadar güzelleşiyor, emeller kadar ebedîleşiyor ve inançlar kadar da sonsuzlaşıyordu.

O nurlu dönemde, tıpkı hayatın tabiî birer semeresi gibi, o güzel günlerin letafeti, havası, suyu içinde doğmuş bir kısım yüksek değerler, o günün insanını tabiat, temayül ve zevklerini hem de onun cismaniyet ve nefsanîliğine rağmen, fizik ötesi âlemlere yönlendirir ve onu ölümsüzlüğe uyarırdı.