İlahi Tecellinin Perde ve Bölümleri

Tecelli-i Rubûbiyetin birkaç perdesi vardır:

1- Tecelli-i Zât'tır. Bu tecelli her ne kadar esmâ ve sıfat ötesi bir tecelli ise de, mülâhazada infirad esası söz konusudur. Muhammediye Sahibi, satır aralığında i'tizâlî iğneleyerek bu rûhânî idraki şöyle ifade eder:

"Hayali nakş-ı canımda münkeşif olalı gönlüm
Hep ism ü resmi mahvetti bu tasvir-i misalîden.
Yüzünü görmeye imkân, çû vardır arz-u mendim,
Kulağım hâlîdir zira kelâm-ı i'tizâlîden..."

2- Tecelli-i Sıfat'tır ki, Zât'tan ayrı ve muayyeniyet içinde bir veya birkaç sıfatla olan tecellidir ve iki bölümde mütalâa edilir:

Birincisi, ashab-ı temkînin mazhar bulunduğu celâlî tecelli, ikincisi de, erbab-ı telvînin lazımı olan cemâlî tecellidir.

Bu itibarla, bir sâlike vücud sıfatıyla tecelli edildiğinde, eğer o zât temkin ve teyakkuz erbabından değilse, Hz. Cüneyd gibi: 'Cübbemin altında O'ndan gayrısı yoktur' diyebilecektir. Vâhidiyet sıfatının tecellisi söz konusu olduğunda, yine erbab-ı temkin olmayanlar, zevk ettikleri hâlâtı, Hz. Bayezid gibi: 'Ben özümü tesbih ederim; şanım ne yücedir!' şeklinde konuşabileceklerdir.

Bekâ sıfatının ihâta ve istilâsı bahis mevzuu olduğunda da Hallâc-ı Mansûr misillü: 'Ene'l-Hak' türünden şathiyyat söz konusu olabilecektir.

Ve tabiî, zevkî ve hâlî olarak değil de, hakikî bir temessülle kudret ve iradeye mazhar olan birisi için ki asliyet plânında -o Hz. Ruh-u Seyyidü'l-Enam'a has bir keyfiyettir- "Attığını sen atmadın; bilesin ki onu Allah attı" (Enfâl, 17) şeklinde tecelli edecektir. Veya hallâkiyet sıfatına bir mir'ât-ı mücellâ olma haysiyetiyle Hz. Mesih için "Çamurdan kuş şeklinde bir şeyi inşa edip ona üfürürsün de o da biiznillah kuş olur" (Bakara, 260) mahiyetinde bir fevkalâdelik söz konusu olacaktır.

3- Tecelli-i Ef'aldir.. ve bu tecelli, tecelli-i sıfattan bir bölüm olup fâni fiillerin bâki fiillerde fenâ bulması demektir ki, bunu da yine Muhammediye Sahibi gayet selis bir üslubla şöyle ifade eder:

"Yine arz eyledi Dilber nurun kasr-ı Celâlîden,
Yine nâlân-ı şeydâyım şarâb-ı Lâyezâlîden,
Yine keşf-i hicab etti gözüm gönlüm cehaletten,
Ki, bu cana nida geldi nida-i Züt'teâlîden..
Anın sevdasını buldum, geçip sevda-yı sevdadan,
O sevdayı bulan geçti bu sevda-yı melâlîden..."

Tecelli pususuna yatmış sâlik, bazen o denli mahmur hale gelir ki; baktığı her yerde ve her şeyde O'nu duyar, O'nu hisseder; hattâ bazen kendisine, hâlin galebesi neticesinde nereye baksa, sürekli orada kendini görür ve böyle bir ruh hâletiyle bazen 'Ene'l-Hak' iltibasına, bazen de -İki cihanda benden başkası mı var?' şathiyyatına girebilir.