Zamanı Değerlendiremeyen İnsanın Özellikleri

Yaşayışlarını cismaniyetin mahpesinde sürdürenler, bütün bir gençlik dönemlerinde, hayatlarının parlak bir talih ve ebedî bir huzur içinde geçeceğini sanır, kendileriyle beraber her şeyin de fâni olduğunu hiç mi hiç düşünmezler. Düşünme mevsimi gelince de nasıl düşüneceklerini bilemeden "esefler" ve "hasret"lerle inler ve şöyle derler: Meğer dünyâya geldiğimiz andan itibaren her şey bize vedâ etmeye başlamış. Meğer yüzümüze gülen her şey birer "elveda" tebessümüymüş de bizler anlayamamışız! Nasıl olmuş da üç-beş saatliğine tenezzühe çıktığımız bu piknik yerine bağlanıp kalmışız da, iki adım ötesini görememişiz! Meğer dünyâya geldiğimiz aynı gün, çıkışa hazırlanma mesajını da almışız. Ve o gün-bugün hep bir meçhûl çukura doğru kaymışız da bunun farkına bile varamamışız. Şimdi görüp sevdiğimiz, sevip bağlandığımız her-şeyin, süratle bizden uzaklaştığını müşahede ediyor ve "elveda" demeye fırsat bile bulamıyoruz.

Elveda gençliğe, güzelliğe! Elveda zevk u sefâya! Elveda neşeye, huzura, çığlığa! Elveda ümit meşaleleri arasında çalımlı çalımlı yürüdüğümüz aydınlık günlere! Elveda mutluluk hülyâlarına, saadet düşlerine! Elveda bütün arzulara, rüyâlara, emellere..!

Bu boğucu sis ve duman içinde bunlar, daha mezara girmeden ölür; ölülere karışır ve her lahza birkaç ölümü birden yaşarlar. Böyleleri için bir daha da bu ayrı ayrı hesapların uyuşarak aynı yekûna varması ve birbirinden kopan unsurların bir- araya gelerek o eski günlerin bir kere daha yaşanması mümkün olamaz.