İnanç ve İdealle Dirilmek

Dün, çöl gibi kupkuru bir zemin ve kaos gibi kapkara bir semâ ile çevrili bulunan bu yoksullar, bu tâlisizler diyârı şimdi, dörtbir yanıyla ümit ışıldayan gökleri, ovayı-obayı saran rengârenk çiçekleri ve bu iki âlem arasında arılar gibi gelip-giden, gelip-gidip geleceğin dantelasını işleyen ışığa uyanmış insanlarıyla âdeta İrem ülkesi... her şey, bir "ba’sü ba’de’l-mevt" mesajı almış gibi hayat solukluyor, her şey İsrâfîl ile hem-hâl olmuş gibi pür neş'e.. sular "Ya Hayy!" deyip gönüllere ürperti veren çağıltılarla bir bahara doğru akıyor; zemin, karın-buzun yol verdiği yerlerde yemyeşil fistanıyla gözlerimize ve gönüllerimize güzellikler saçıyor; her yanda çiçek kokularına karışıp esen varolma duygusu ruhlarımıza saadetler üflüyor.. yıllar ve yıllar boyu hayat adına kâbus yaşayan bitkin yığınlar, vicdanlarında yepyeni emellerin yeşerdiğini duyuyor ve bir çocuk neşesi tadındaki bu yeni sabahta, iyiliğe, güzelliğe susamış ruhlarının bütün iştiyakıyla dirilişlerini haykırıyorlar.. tıpkı, Cennet yamaçlarının huzûr, neş'e, sevinç ve endişesizliğine ermiş gibi...

Evet, hayâllerimizle az gerilere gidip; inanç, ümit ve basîretlerimizle az ilerilere doğru bakabilsek, her sabahın bir başka zafer renkleriyle tüllendiğini; her yeni günün büyüyen bir hilâlle ufkumuzda kapandığını, her gecenin değişik bir doğum sancısıyla gelip-geçtiğini görecek ve hayretten hayrete düşeceğiz.

Böylece, herkesin ve her şeyin boşlukta olduğu, rûhî râbıtaların bütün bütün gevşediği, arzu ve emellerin bir bir sarsılıp-devrildiği en buhranlı dönemlerde bile biz, boşluk hissetmez, durgunlukla kilitlenmez, bir hummâ gibi ruhlarımızı dörtbir yandan saran aşk ve benliğimizin derinliklerinde tutuşan davâ düşüncesiyle, her zaman değişik bir hareket ayarlaması yapar ve yolumuza devam ederiz.

Zaten milletçe bize âit, ruhlarımızdaki manâların kaynaşarak belli bir kıvama gelmiş bulunması, kalplerimizin yumuşayıp muhabbetle atması, nazarlarımızın herkesi emniyetle okşayıp geçmesi, fânî yanlarımızın bu kadar lâhûtîleşmesi ve bu kadar tatlılaşması, ham ruhlarımızın bu kadar pişip-olgunlaşması, mevsimlerin birer merhamet çağlayanı haline gelip hep bahar gibi geçmesi; zamanın, tıpkı şehrâyinlerdeki havâî fişekler gibi başımızın üzerinde ışıklarla açılıp-kapanması ve bizleri zümrütten kanatları altına alıp "devlet-i ebed müddet" düşüncesi etrafında seyahat ettirmesi de şimdiden bize, firdevsî gelecekten mesajlar sunmakta ve gönüllerimizi hep ümit iklimlerinde gezdirmektedir.