Yitirilen Değerlerimiz ve Milletimizin Hicranlı Yılları

Keşke, temel dinamiklerimizin bir bir sarsıldığı, büyük millet olma büyüsünün bozulduğu ve bize ait birkaç bin senelik ölçülerin, değerlerin, güzelliklerin, tıpkı seylâplar önünde sürüklenen kütükler gibi devrilip gittiğini o ilk gün fark edebilseydik.! Ve keşke, her biri kendi kendine bir güzellik unsuru onca ruh ve mânâ köklerimizin, bu köklerle örgülenen nizamların, ahenklerin, insanımızın ortak ve kolektif anlayışından doğan medeniyet telâkkimizin, değişip dağılacağını, başkalaşıp kendi kendini yok edeceğini daha önceden sezebilseydik!

Vaktiyle bütün benliğimizle sevip değer verdiğimiz, millî ve dinî hasletlerimizin, götürülüp tarihe gömüldüğü o dönemde, hafızalarımızdaki bulanık resimlerde, soluk hatıralarda ve hasret renkli birkaç çizgide olsun vefamızı ifade edebilseydik! Heyhat, millet hafızası ham hayaller ambarına döndürüldü ve millet ruhu şeytana armağan edildi.

Bir zamanlar, hep aşk u şevk, muhabbet ve birbirine karşı gönülden alâka ile irtibatlı milletimiz, o meşûm dönemde, sürekli zeval ve fanilik duygularıyla sarsıldı ve müthiş bir çaresizlik ile kaderinin acı tecellileri karşısında, Yakûb gibi: "Tasa ve dağınıklığımı sana şikayet ediyorum Allah’ım" deyip inledi.

Mazi, bir bilgi, bir düşünce, bir ahlâk ve bir kültür harmanı ise, o, taze, canlı ve bugün olan yanlarıyla topluma mâl edilip mutlaka hâlleştirilmelidir. Bu yapılmayıp da onun kötü yanlarının bahse konu edilmesi ve ondan intikam alınması ne mümkündür, ne de yararı vardır. Bence, bunca yıllık mazlumiyet, mağduriyet ve perişaniyetin, hamiyetli ruhlarda üst üste heyecanlar hasıl ettiği bir dönemde, daha azimli ve daha şuurluca yaşadığımız çağın üzerine giderek ona mutlaka kendimizi ifade etmeli ve dünyayı yeniden şekillendirecek kendi mânâ köklerimize sahip çıkmalıyız. Geleceği belirleyecek bu perspektiftir.. ve şu yaşlı, tutarsız, dermansız dünyanın da buna ihtiyacı vardır. Kim bilir, belki de bizim dirilişimiz bütün dünyanın da dirilişi olacaktır.