İnsanı Kahreden Düşünceler

Şimdilerde ben, bugüne kadar yapılan onca güzel iş ve gayretin baltalanmasını ve onca olumlu gelişmenin tahrip edilmesini ruhumda olsun duymamak için, olup bitenler ne zaman aklıma gelse, hayalimin yüzünü başka tarafa çeviriyor ve realitelerden kaçarak hafakanlarımı bastırmaya çalışıyorum. Doğrusu şu anda, kalbimde sıkışmalar hâsıl eden, tansiyonumu yükselten, vücudumda tavattun etmeye karar vermiş hastalıklara taarruz gedikleri açan böyle öldürücü hayallere karşı yapacak başka bir şey de düşünemiyorum. Ne var ki, ben onlardan ne kadar uzak durmaya çalışsam da, yine de olup bitenler, herhangi bir boşluktan sızıp düşünce dünyamın içine giriyor, bazen bir zehirli ok gibi kalbime saplanıyor; istemediğim hâlde zihnime akan bu meş’ûm bilgilerle inliyor, kıvranıyor ve kimbilir günde kaç defa Rabbime el kaldırıyor, "Rabbenâ feracen ve mahracen." deyip sızlanıyorum...

Bazen, toplumun değişik kesimleri arasındaki sevgi ağlarının yırtıldığını görür gibi oluyor; bazen gelip duygularıma çarpan hoşgörü ve diyalog etrafındaki homurtularla ürperiyor; kin ve nefret aktörlerinin öldürücü darbeleri altında inleyen dostluk ve kardeşlik hislerinin acı talihlerini düşünüyor ve irkiliyorum. Bazen de hiçbir şey düşünmeden olduğum yerde kalakalıyorum.

Kardeşlik ve dostluğa açık o sımsıcak günlerin, şimdilerde uçmuş renklerini, gönüllerde soldurulmuş nakışlarını, karartılmış ufuklarını her tasavvur ve tahayyül edişimde, ölüme yürüyen bir insanın çehresini ya da inkırâza yüz tutmuş mâil–i inhidam bir binanın hâlini temâşâ ediyor gibi oluyor ve hiçbir şey yapamamanın çaresizliği içinde sadece inleyerek tepkimi ortaya koyuyor ve gönlümü bununla serinletmeye çalışıyorum. Bir duygu, bir düşünce, bir anlayış, bir felsefe bu kadar hoyratça bir muameleye maruz kalınca ne kadar iflâh olur ve ne kadar var olma gayesini edâ edebilirdi, onu her şeyi yakından takip eden insaf dünyasının insafına bırakıyorum.