Değerlerimizle Yeniden Varolma Şuuru

Vâkıa, böyle bir durum herkes için hiçbir zaman söz konusu olmamıştı; olmamıştı ve içten içe çürüyenlerin, değişip başkalaşanların ve milli kimliğini inkar edenlerin yanında sağlam ruh, bozulmamış karakter, mânâ köklerine bağlı saf ve dupduru kalmış bir hayli insan da vardı; vardı ve bunlar, uyaran bir ışık, samimi bir ses, içten bir diriliş çağrısı ve çağın sesiyle bir ezan bekliyorlardı; bekliyorlardı ve mânâ köklerinden sızıp gelmiş mülâyemet hissi, cibilliyetlerindeki iyilik duygusu, herkese saygılı davranma tavrı ve afv u safh enginlikleriyle, kendilerini ifade edecekleri bir eşref saat intizarında idiler. Aslında, arzu edilen ölçüde olmasa da bir hayli zamandan beri bu insanlar, geçmişten tevarüs ettikleri yüksek duygu ve düşünceler etrafında yer yer bir araya geliyor, vifak ve ittifak denemeleri yapıyor; bunlarla Hakk'ın ekstra lütuflarına davetiyeler çıkarıyor ve İsrafil'den sur sesi almışçasına bilerek veya bilmeyerek yavaş yavaş, ama âhenkle bir dirilişe doğru yürüyorlardı. Tuzlu denizler içinde tatlı su akıntılarına benzeteceğimiz bu temiz ruhlar, görünüşleriyle o kadar inandırıcı, o kadar içten, o kadar tevekküllü ve teslimiyet içinde idiler ki, her göründüklerinde Hakk'ı hatırlatıyor ve insanlar üzerinde her zaman büyülü bir tesir uyarıyorlardı. Bunlar sadece insanlarla değil, yer-gök ve bütün varlıkla uyum içinde, herkesle barışık, dostluğa dost, kine, nefrete düşman; paylaşmaya açık, menfaat ve çıkar düşünceleri gibi şeylere kapalı; gözlerinde ümit parıltıları, gönüllerinde aşk u heyecan, çevrelerindeki kızıl kıyamete takılmadan yürüyorlardı hakiki insan olma ufkuna. Ahirete ve ebediyete inançları yürektendi; belli yanları itibarıyla dünya ve onun işleriyle alakaları da tamdı. Hadiseleri iyi okuyor, yorumlarını burası ve ötelerin birleşik noktasına bağlıyor, her zaman gönüllerinin renk ve desenine göre yaşamaya çalışıyor ve ötelere müteveccih ulü'l-azmâne bir duruş sergiliyorlardı. Talepsiz kendi kendine gelen zevklere, lezzetlere, zayıflara bahşedilegelen birer avans nazarıyla bakıyor ve gördükleri iltifatları da tenezzül dalgaboylu birer teşrifat usulü kabul ediyorlardı.