Konuşmanın Yeri ve Önemi

Hem ahlâk kitapları, hem de tasavvuf risaleleri kendi açılarından 'samt'ı ele almış ve onu, sâlikin önemli bir zenginliği, müntehînin gizli bir definesi ve her müminin de edeb emaresi saymış, üzerinde ısrarla durmuşlardır.

Ne var ki, bir müminin hem "emr-i bi'l-ma'ruf" ve "nehy-i ani'l-münker" konularında, hem ilim ve irşad mevzûlarında, hem de mazarratları def' ve menfaatleri celb etme hususlarında, konuşması da bir vecibe görülmüştür. Evet dinimizde, ihkâk-ı hak etme mevzûunda konuşulacak şeyleri konuşma bir vecibe, sükût etmek ise bir mâsiyettir. Bu itibarla da denebilir ki, Allah'ın rızası gözetilmeden ve meşrû bir gaye takip edilmeden çok konuşma zararlı olduğu gibi, konuşulması gerekli olan yer ve zamanlarda konuşmama da aynı ölçüde zararlı ve mezmumdur.. evet, her zaman sükût istihsan edilse de bazen konuşma, ondan daha makbul görülmüştür. Bu açıdan, sükûtun altın kabul edildiği yerler de vardır, gümüş kabul edildiği yerler de. Onun için, nerede sükût edilip nerede konuşulması gerektiğini bilmek çok önemli görülmüştür. Hakkın çiğnenip, hakikatin tahkir gördüğü bir yerde sükût eden bir kimse, hadisin ifadesiyle, apaçık şeytan-ı ahras (dilsiz şeytan) sayılmış; faydasız ya da batıl şeyler konuşanlar da, şeytanın dostu ve tercümanı kabul edilmişlerdir.

Konuşması gerekli olan birine konuşma fırsatı verilmesi ve o ölçüde yararlı olamayacak kimselerin susması ahlâkî bir sükût olup, düşünce ve beyan pazarında haddini bilmeye delâlet eder. Konuyla alâkalı:

Bakırsa metâın sürme pazara ey ahî;
Bırak meydanı cevher fürûşân olanlara!

denilmiştir.