Sofiye Grubu
Taftazânî'ye göre tasavvufçular vücud mevzuunda iki zümreye ayrılırlar: sofîye ve mutasavvıfîn. Sofîye, mütalâalarını " " esasına bağlı götürürler. Onlara göre, "mevcud" gibi "vücud"da da kesret söz konusudur. Ne var ki, seyr u sülûk-i ruhanî esnasında bazı sâlikîn, "vâsılûn ilâllah" veya "fenâfillâh, bekabillâh" unvanlarıyla yâd edilen Hakk'ın ziyâ-i vücudu karşısında zevken ve hâlen müzmahil olup da, Hak'ta fâni olma ufkuna ulaşınca; dört bir yandan tevhid dalgalarıyla kuşatılırlar; derken zâtları Zâtullah'ta, sıfatları da ziyâ-yı sıfâtillah karşısında tamamen belirsizleşir ve zevkî, hâlî olarak Hak'tan başka hiçbir şey duyup hissetmez hâle gelirler. İşte, erbâb-ı tasavvufun "fenâ fi't-tevhid" dedikleri böyle bir seviyeye ulaşan sâlik-i kâmil, hâlini ifade sadedinde bazen "öyle bilmezdim kendimi/O ben miyim ya ben O mu?!" şeklinde iltibasa açık beyanlarda bulunur; bazen de kullandıkları ifadeler açısından bizim düşüncelerimiz iltibas üretir. Aslında, dava-yı nübüvvetin varislerinde böyle bir durum hiçbir zaman söz konusu değildir; olsa da onlar, âlem-i sahveye döndüklerinde bu kabîl sözlerini şeriat filtresinden geçirerek hemen düzeltiverirler.
- tarihinde hazırlandı.