İdealist İnsanlar

Gönlünü yüksek ideâllere kaptırmış muzdarip ruhlar, bütün bir hayat boyu buhurdanlık gibi tüter dururlar. Güneşler doğar-batar, haftalar, aylar birbirini takip eder, mevsimler peşi peşine geçer gider de onlar idealize ettikleri düşünceleri istikametinde bir başka bahar ararlar... Hep hazan görür, hazan mevsimi yaşarlar, hazan türküleri dinlerler ama; ne hallerinden şikâyet eder, ne de kimseden dert yanarlar. And içip yoluna koyuldukları yüce davâları uğrunda, her cefâya katlanır, fakat asla usanmazlar.

İdeâllerinin aşkına kapılmış ve o yolda ümit verici müjdelerle coşmuş bu aydınlık ruhlar, önlerinde yığın yığın uçurumlar, yığın yığın zorluklar bulunabileceğini önceden hesap ederek gerilime geçtiklerinden, ne beklenmedik şeylerle karşılaşmaları, ne imkânsızlıklar, ne de yollarını kesen çeşit çeşit tehlikeler katiyen onları şaşırtamaz ve davâları hakkında şüpheye düşüremez. Her tehlikenin bir gün mutlaka ortadan kalkacağı, yolların açılıp imkânsızlıkları imkânların takip edeceği inancıyla, hep azimli ve kararlıdırlar.

Bu itibarladır ki onlar; en ümit kırıcı hâdiseler, en karanlık şartlar içinde dahi, bedbînliğe, karamsarlığa düşmez; geçilmez gibi görünen engelleri şimşek hızıyla aşar ve soluk soluğa hedeflerine koşarlar.

Çevrelerinde olup biten şeylere karşı daima tetikte ve alabildiğine hassastırlar. Hele bu şeyler, onların düşünce dünyaları ile alâkalı ise... İçinde yaşadıkları toplumla öylesine kaynaşmış ve bütünleşmişlerdir ki; yolunu şaşıran bir fert, istikameti bozulan bir aile, cemiyeti ayakta tutan umdelerden birinin hırpalanması onları günlerce inletir ve uykusuz bırakır...

Umursamazlık, onların en nefret ettiği şeydir. Toplumun her kesimine ait dert ve sıkıntıları, sinelerine saplanmış bir hançer gibi hisseder ve iki büklüm olurlar. Yüreklerinin ızdırapla çarptığı, beyin sancısıyla şakaklarının zonk zonk zonkladığı nice geceler vardır ki, yığınlar içinde bulunmalarına rağmen, onlar yine yapayalnızdırlar.

Onların dünyasında geceler hep hasretle gelir ve bir ömür kadar da uzar gider. Ne var ki, bunu da sadece onlar duyar ve onlar yaşarlar.

İnsan herhangi bir ideale, inandığı ölçüde gönül verir ve alâkadar olur. Alâkadarlığı nispetinde de yer yer sevinç, zaman zaman da ızdırap duyar. Bu ölçüye göre, bağlı bulunduğu davâ uğrunda bütün bir gün ve haftasını, ay ve senesini hatta, senelerini verenler olabileceği gibi, onu varlığının gayesi bilip dünya ve ukbâsını fedâ edenler de vardır. Öyleleri vardır ki, saçları adedince başları bulunsa, davâsı uğrunda her gün birini isteseler, tereddüt etmeden verir; verir de minnet bile eylemez...