Varlık ve Şiir İlişkisi

Varlık bir baştan bir başa tekvînî emirler çerçevesinde âdeta iç içe bir şiir gibi nazmedilmiştir. Kendi dinamikleriyle sağlam bir ses ve söz haline gelmiş şiire gelince o da, bu manzûmenin kelâm cihetiyle pek çok telden seslendirilmesi demektir. Bu itibarla da şâirleri, varlık, varlık ötesi mânâ ve muhtevanın bülbülleri sayabiliriz. Peygamber (s.a.s.), "Şiir Ona yaraşmaz" fermanı gereğince, hissin, duyguların, ihsasların değil, saf ilâhî hakikatlerin aksettiricisi ve tercümanıdır. Evet, O şair olmadığı gibi, Kur'ân da şiir değildir; ancak o Beyan Sultanı, bütün söz erlerinin en güçlü üstadı; Kur'ân da, "mülhemûn"dan olan şâirlerin en rengin, en zengin kaynaklarındandır. Nebîler, insan kâinat-Allah'la alâkalı münasebetlerin özünü herkesin anlayabileceği bir dille ifade eder ve Cenabı Hakk'a kullukta insanlara rehberlik yaparlar; dünya ve âhiret saadeti adına bir rehberlik. Şâirler ise, kendi şuur, kendi idrak, kendi ufuk, kendi mizaç ve meşreplerine göre, gönül, his ve duyguların diliyle bu gerçekleri yada onlara bağlı diğer tâlî hususları yeni bir üslûpla açar, yorumlar ve seslendirirler.