İslâm'a Göre İnanmak

Bu itibarla, imanla fethedilmiş kalplerin ağızları ne zaman açılsa, ebedî varolmadan nağmeler duyulur; bunlar ne zaman gözlerini açıp çevrelerine baksalar, kendilerini Cennet yamaçlarına taşıyan zümrütten koridorlarda sanırlar; sanır ve yol meşakkatini yol sonu mutluluğunun dalgaları içine salar ve "of of" edecekleri her yerde "oh oh" der dolaşırlar.

Kalplerin fethinde anahtar kelime "Lâ ilâhe illallah, Muhammedün Rasulullah" cümlesidir. Öyle ki, İslâm'a göre inanmaya ait bütün husûsiyetler, bir hakikatin gaye vasıta iki ayrı yüzünden ibaret sayılan bu iki cümlecik üzerine temellendirilir; iman "şecere-i tûbâ"sı bu çekirdekten neş'et eder ve marifet meyveleriyle insanın his, şuur, idrak ufkunu sarar ve sonunda bütün bilmeler, marifetler bir iç hamle, iç duyuş ve sezişle aşka, iştiyaka, tutkuya dönüşerek o insanı dört bir yandan kuşatır ve onda vicdan eksenli yeni bir oluşum meydana getirir ki bu, o âşık ve müştak insanın her tavrında kendini hissettirir. Onun ibadet ü taatı bu alâka ve irtibattan, bu aşk ve iştiyaktan çizgiler taşır; beşerî münasebetleri bu ledünniliğin akisleri haline gelir, topyekün içtimaî, iktisadî, siyasî, idarî hamleleri bu "ilel-merkez" güç etrafında döner durur.. Sanat faaliyetleri ve kültürel aktiviteleri bu iç dinamikle şekillenir, inkişaf eder ve tamamen kalbin rengiyle, şîvesiyle ortaya çıkar. Şayet ortaya çıkan bu sanat ürünü, bir kitap, bir resim, bir şiir ya da bir beste ise, bütün bunlar, o iç enmûzec ve özle beslenmiş olarak kalbin duyuşlarını, sezişlerini seslendirirler; seslendirir ve eser sahibinin gönül varidatından kaynaklanan heyecan veya hafakanlarını, aşk ve vuslat veya hicranlarını ifade ederler. Tıpkı bunun gibi, iman, marifet, muhabbet ve ruhanî zevklerle dopdolu bir ruh da, ister sanat ve kültür, ister diğer aktiviteler adına kendi iç resmini ortaya koyar; rûhunun derinliklerinde birer öz, birer üsare haline gelmiş insan–kâinat–Allah telâkkîlerini seslendirir ve hep derunundaki manâları meşk etmeye çalışır.