İslâm'da İnsan, Kainat ve Allah Münasebeti
Herhangi bir boşluğa meydan vermeden insan, kâinat ve Allah münasebetini, hassaslardan hassas bir denge içinde vazetme ancak İslâm'a müyesser olmuştur. Gerek ondan evvel ortaya çıkan manevî teşekküller ve maddî organizasyonlar, gerek ondan sonra insanlığa kurtuluş ve ümit vadiyle ortaya atılan değişik sistem ve cereyanlar, insanlığın hiçbir beklentisini karşılayamamanın yanında, hep vadettikleri şeylerin gerisinde kalmıştır. Bugün, insanlığın beklediği veya ihtiyaç duyduğu şeyler, kalp ve ruhun açlığıyla alâkalı olduğu halde, bütün gayretlerin cismanî arzuları tatmine yönelik olması, büyük bir "yanılgı"dır. Deniz suyu ile susuzluğumuzu giderme gayreti ne ise, manevî açlık ve tatminsizliklerimizi giderme adına cismaniyet ve bedeni semirtme gayretlerimiz de aynı şeydir. Yıllar ve yıllar var ki, topyekün insanlık ve hususuyla da bizim dünyamız hep böyle fasit bir daire içinde dönüp durmuştur. Bedenî arzularını tatmin gayreti adına her hamlesi, onu biraz daha kendi ruhundan uzaklaştırmış ve her uzaklaşma insiyakı da, onda yeni yeni hezeyanlar meydana getirmiştir. O, bu dönemde bir taraftan ruhî ve kalbî hayatındaki boşluklarıyla cismanî ihtiyaçların pençesinde kıvrım kıvrım mük'ap açlıklar yaşarken, diğer taraftan da bedeni itibarıyla küstahlaştıkça küstahlaştı ve nefsanî isteklerini bütün insanî değerlerin biricik hâkimi haline getirdi. Oysaki, topyekün insanlığın gerçek açlık ve susuzluğunun temelinde İslâm'ın ruhundan uzaklaşma yatıyordu. İslâm'ın ruhu derken elbette ki bu, şimdilerde bakış zaviyemiz ve değerlendirmelerimiz açısından matlaşmış, renk atmış ve semavî cazibesi itibarıyla buğulanmış İslâm ruhu değildi; o, kendi renk ve desenleriyle hâlâ bir kısım temiz ruhlarca duyulup zevk edilen, Saadet Asrı'ndaki insanın hissedip yaşadığı İslâm ruhuydu. Bu ruh, hemen her dönemde tertemiz, dupduru ve hiçbir zamana ve mekâna ait düşünce kirlerinin bulandıramayacağı kadar hep derin deryalar gibi dalgalanıp durmuştu. Ne var ki, ona ulaşmak ve ondan tam istifade edebilmek için belli bir niyet ve nazara, belli bir ceht ve gayrete, belli bir teveccüh ve güvene ihtiyaç vardı.
- tarihinde hazırlandı.