Sünnetin Tesbiti

Evet, ashâb-ı kirâm, hem sünnetin tespiti vazifesini, hem de muhafazasını tekeffül etmiş bulunuyorlardı. Bu hususta muhkemâta tevfîkan geliştirdikleri bir kısım tahkîk metotlarıyla, duydukları her şeyi kritiğe tâbi tutabiliyor, râvîyi istintâk edebiliyor, rivâyet edilen her şeye şâhid istiyor ve çeşit çeşit mihenklerden geçirerek hadîsi öyle kayd ve tespit ediyorlardı.

Bu arada, Efendimiz (as)’dan duyduğu şeyleri yazan sahâbenin sayısı da az değildi. Aslında hadîsler de tıpkı Kur’ân-ı Kerim gibi şeref-vücuduyla beraber kaydediliyordu; ama, gayr-ı resmî ve hususî defterlere. Hadîsin kayd ve tespitinin Ömer b. Abdülazîz’le başladığını söyleme doğru olsa bile eksiktir. Zirâ Ömer b. Abdülazîz döneminde yapılan şey devlet emirnâmeleriyle resmi tedvîndir. Bu da tıpkı, Hz. Ebu Bekir döneminde, hâfızların hâfızasında, değişik cisimler üzerinde yazılı bulunan Kur’ân âyet ve sûrelerini biraraya getirme gibi, bir resmî cem’ ve tedvîndi.

Yoksa, Hazret-i Sahib-i Risâlet-Penâhîleri zamanında, O’ndan sâdır olan her şey yazılıyordu ki, bunlar arasında, daha sonra çok iştihar eden Abdullah b. Amr b. Âs’ın "Es-sahîfe’t-üs-Sâdıka"sı, Hemmâm b. Münebbih’in "Es-sahifet-üs-Sahîha"sı, Zeyd b. Ali b. Hüseyîn’in "El-Mecmû"u çok meşhur olmuş ve tedvînin resmileşip yaygınlaştığı dönemde de sonraki müdevvenâta birer kaynak teşkil etmişlerdi.