Mefkure İnsanının Vasıfları
Her şeyden evvel mefkûre insanı bir sevgi kahramanıdır. O, Allah'ı deli gibi sever ve bu engin sevginin kanatlan altında bütün varlığa karşı derin bir alâka duyar: Herkesi ve her şeyi şefkatle kucaklar.. ülke ve insanını aşk ölçüsünde bir sevgiyle bağrına basar.. çocukları geleceğin tomurcukları gibi okşar ve koklar.. gençlere yüksek hedefler göstererek onlara ideal insan olmalarını salıklar.. yaşlıları en içten bir saygı ve hürmetle onore eder.. herkese karşı mutlaka bir diyalog yolu araştırır.. ve toplumun değişik kesimleri arasındaki uçurumları, geliştirdiği köprülerle buluşturur, belli nispette uyum içinde olanları da bütün bütün pürüzsüz hale getirmek için çırpınır durur.
Gerçek mefkûre insanı, aynı zamanda bir hikmet eridir. O, her şeyi bir taraftan aklın ihatalı dünyasıyla temâşâ ederken, diğer taraftan da kalbin kadirşinas kıstaslarıyla tartar, muhasebe ve murâkabe kriterlerinden geçirir, muhakeme potasında yoğurur, şekillendirir ve her zaman aklın ziyâsıyla kalbin nurunu at başı götürmeye çalışır.
Mefkûre insanı, içinde yaşadığı topluma karşı tam bir sorumluluk örneğidir. Hedefine ulaşma uğrunda -ki en başta Yaratan'ın hoşnutluğu gelir- Allah'ın kendisine bahşettiği her şeyi, hem de gözünü kırpmadan feda eder.. hiçbir şeyden korkup çekinmediği gibi, O'ndan gayrı hiçbir şeye de gönül kaptırmaz.. gözünde ne mutluluk tutkusu, ne de mutsuzluk endişesi vardır. O, ülküsü ve ülkesi pâyidar olduktan sonra, cehennemin alevleri içinde bulunmayı bile umursamayacak kadar bir mânâ Heraklit’idir.
Seviyeli bir mefkûre insanı, gönül verdiği değerlere saygıyı bir murâkabe derinliğiyle duyar, bir ibadet neşvesiyle yerine getirir ve hep bir aşk ve heyecan insanı olarak yaşar. İdeali uğrunda canını, cânânını, servetini-sâmânını, evladını-iyâlini, bugününü-yarınını bir çırpıda feda etmesini bilir ve hakka-hakikate, kılı kırk yararcasına riayetin yanında her zaman tercihlerini yüce mefkûresi istikametinde yapar. O, nefsine hâkim, hakikate mahkûm, makama-mansıba karşı alâkasız ve şöhret, tama', tenperverlik, rahat tutkusu gibi şeyleri öldürücü birer zehir kabul etme esprisiyle gönlünün derinliklerinde sürekli bir mücadele içindedir. Bu itibarla da o, kazanma kuşağında hep kazanır, kaybetme arenalarını da birer teknik başarı ringi haline getirir.
Yürüdüğü bu ulular yolunda o, Hakk'ın hesaplarına o denli içten bağlıdır ki, gelip kendisine çarpan ihtiras fırtınaları ondaki hakperestlik hissini daha bir pekiştirir; kin, nefret tûfanları, onun ruhundaki sevgi ve şefkat fevvarelerini coşturur ve sıradan insanların takılıp kaldığı daha ne nimetleri çiğner geçer, ne hikmetleri göğüsler. Onu akıllara durgunluk veren gerçek ufkuyla düşündükçe, gözümüzün önünde âdeta peygamberâne azimler tüllenir, çağrışımların araladığı kapı aralarından duygularımıza insanüstü resimler akmaya başlar ve hayâl hanemiz tarihî kahramanlıklarla köpük köpük olur.. olur da, Afrika çöllerinde Ukbe'nin vefa ve samimiyetiyle ürperir.. Tarık'ın Herkül Burcu ötesindeki cesaret ve fütursuzluğuyla kendinden geçer.. Fatih'in azm u ikdâmını hayranlıkla temâşâ eder.. Plevne'de düşmana teslim olmayan kılıcı saygıyla öper.. ve nihayet başında güllelerin, bombaların patlamasını gülerek karşılayan Çanakkale Arslanlarını tazimle selâmlar.
- tarihinde hazırlandı.