Kur’an’ın İnişi ve İlk Müslümanların Heyecanı
Kur'ân, takrîben bir çeyrek asır, büyük ölçüde, insanlara hep bu kabil cihad mesajları sundu.. ve gün geldi O, bu diriltici mesajlarıyla bir "şecere-i mübâreke" misillü "kökleri yerin derinliklerinde sabit, dalları ise semalara ser çeken bir ağaç gibi" (İbrahim/24) gelişti, inkişaf etti ve geniş bir alanı cennetlere çevirdi.. Evet, nazil olduğu dönem itibarıyla hemen her âyet, âdeta birer çağlayan gibi gürül gürül sesi, birer fevvâre gibi fışkırıp duran köpük köpük kevserleri, daha doğrusu, Ulûhiyet âleminden gelmiş turfanda meyveleri andırıyordu. Bu meyveler, her belirişinde arzuyla dopdolu müştaklar tarafından heyecanla koparılıyor, gönüllerin ve ruhların takdirlerine sunuluyordu. Bu takdimler ve takdirler peşi peşine sürüp gidiyor ve o talihli insanlar da her gün ayrı bir semâvî sofra büyüsü ile oturup kalkıyorlardı. Böyle bir mazhariyetle o günkü o dipdiri muhataplar, her gün ufuklarına boşalan vahiy sağanağıyla, sonsuzdan sur sesi almış gibi iç içe "basübadelmevt"ler yaşıyor, birer Hızır kesiliyor ve uğradıkları herkese de hayat üflüyorlardı. Her zaman dipdiri, her zaman iştiyaklarla coşkun, arzularla dopdolu birbirini takip eden dirilişlerle talihlerinin zirvelerine yürüyorlardı. Allah "Ey iman edenler! Allah sizi, hayat verip dirilteceği gerçeklere çağırdığında, siz de O'nun ve Resûlü'nün çağrısına icabet ediniz." (Enfal/24) mesajıyla onları duyguda, düşüncede, ruhta, gönülde dirilişe çağırıyor; onlar da hiç tereddüt göstermeden "Rabbimiz! Bizler, bizi inanmaya çağıran ve gelin iman edin diyen Davetçi'yi duyduk, O'na icabet ettik. Sen de bizi affet, kusurlarımızı bağışla ve bizi hayatlarını iyiliğe adamış kimseler (içinde yaşat), onlar içinde canımızı al." (Âl-i İmran/193) diyor, bu İlâhî çağrıya koşuyorlardı.
- tarihinde hazırlandı.