Efendimiz'in Dilinden Günümüze Bakan Haberler

Peygamber Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) istikbale bakan hadisleri arasında günümüze bakanları var mıdır?

Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) peygamberliğini ele aldığımız yerde, O'nun gayba ait verdiği haberler üzerinde de fazlasıyla durmuştuk. [1] Bu mevzuda hadis ve megâzî kitaplarında, Efendimiz'e ait o kadar çok vak'a zikredilmiştir ki, sanki Allah Resûlü gaybbîn nazarıyla televizyon ekranının başında oturmuş da seyrediyor gibi kıyamete kadar meydana gelecek hâdiseleri teker teker müşâhede etmiş ve ümmetine haber vermiştir.

Meselâ, Allah Resûlü hilâfetin otuz sene olacağını -muteber hadis kitaplarında- haber vermiş, haber verdiği gibi çıkmıştır. Kureyş'ten iki çocuğun (Yezid ve Velid gibi) ümmet-i Muhammed'in başına musallat olacaklarını, çok eza ve cefada bulunacaklarını haber vermiş, haber verdiği gibi zuhur etmiştir. Zülhuveysıra'nın şahsında, elmacık kemikleri, burun ve kafa yapıları ve renkleriyle Moğol tipini anlatarak bir kısım kimselerin İslâm medeniyetini zir ü zeber edeceklerini tafsilatıyla haber vermiş ve haber verdiği şekilde Moğol istila ve işgalleri olmuştur.

Bugünkü Müslümanları ilgilendiren haberlerden birisi de Deccal'la alâkalıdır. Allah Resûlü'nün (sallallâhu aleyhi ve sellem) Deccal mevzuunda, tarikleri itibarıyla yüzden fazla hadis ve yine Hz. Mesih'in ineceğine dair de yüz kadar hadis vardır; kırk tanesi sahih, kırk kadarı hasen, yirmi kadarı zayıf denebilecek bu hadislerin hemen hepsiyle Hz. Mesih'in ineceği anlatılmaktadır. Buhârî ve Müslim'de adı zikredilmemekle beraber açık-kapalı Hz. Mehdi hakkında bir hayli hadis-i şerif vardır. Yine Efendimiz, ümmeti içinde, söyledikleri yalanlara kendileri dahi inanacak kadar yalancıların zuhur edeceğini, otuza yakın kimsenin nübüvvet iddiasında bulunacağını haber vermiş ve bunların da hepsi zamanla ortaya çıkmıştır. Daha Devr-i Risaletpenâhî'yi müteakip Tuleyha, Müseylimetü'l-kezzap gibi peygamberlik iddiasında bulunan yalancılar zuhur etmiş; bunlardan Tuleyha teslim olup sonra yine Müslüman olmuştur ama Müseylime küfrü üzerine öldürülmüştür. Daha sonraki devirlerde meşhur şair Mütenebbi gibi peygamberlik iddiasında bulunanlar da olduğu gibi, hulûle, ittihada inanan bir sürü sapık da zuhur etmiştir. Daha sonraları Hindistan'da meşhur Kâdiyâniliği tesis eden Gulam Ahmed de bir yalancı peygamber olarak nübüvvet iddiasında bulunmuştur. Böyleleri hep hulûliye ve ittihad akidesini savunmuş ve "Allah bana girdi, bende konuşan Allah'tır." gibi küfür ifade eden laflarla ortaya çıkmışlardır ki bunlar hep yalancı peygamberlerdir ve iddia-yı nübüvvette bulunmuşlardır.

Allah Resûlü, daha sonra zuhur edenlerden de meselâ Marks, Lenin, Engels, Troçkin ve Mao'ya kadar farklı anlayışlardan insanları, bazen işaretle, bazen remizle haber vermiştir ki, bunların hepsi inkâr-ı ulûhiyette bulunmuş deccallardır. Allah Resûlü'nün bunlardan haber vermesi daha ziyade remizle olmuştur; O, bunların kutb-i şimalîden zuhur edeceklerine ümmetini uyarmıştır. "Onun, bir günü sizin bir seneniz, bir günü bir ayınız, diğer bir günü de bir haftanız kadar olacak." demek suretiyle oralarda cereyan eden izafi gün keyfiyetinin ekvatora yakın mıntıkada cereyan eden günden farklı olduğuna parmak basmıştır. Bunların da hepsi haber verdiği gibi çıkmıştır. Kuzey kutbuna doğru gidildiğinde Lenin ve Marks'ın nereden zuhur ettiği görülür; evet, gidildiğinde görülecektir. Bütün bunlar günümüzde malumat-ı âdiye hâline gelmiş bilgilerdendir. Günlerin, gecelerin nasıl uzayıp kısaldığını, ekvator ve kutupların farklılığını çocuklar bile biliyor.

Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) bunlardan haber verdiği gibi bir de umumî olarak ümmet-i Muhammed'in başına gelecek kıyamet alametlerinden olarak, meselâ zinanın yaygınlaşacağını haber veriyor; açıktan açığa eller, gözler, ayaklar ve diğer azalarla zina yapılacağına işaret ediyor ki; günümüzde sokaklardaki manzara bu mevzuda şahit aramaktan bizi vâreste kılacak kadar vâzıhtır. Sinema, dergi ve kitaplarda bu meselenin yaygınlıkla kullanılması ve fiilî durum; herkesin ırz ve namusundan endişe eder hâle gelmesi, insana "Fesadaka Resûlullah - Allah Resûlü dosdoğru söylemiş." dedirtiyor.

Tirmizî'deki bir hadis-i şerifte Allah Resûlü faizin yaygınlaşacağını ifade ediyor. Faiz o kadar taammüm edecek ki, ondan kaçınanların dahi yedikleri şeyler içinde faiz bulaşığı, tozu, dumanı bulunacaktır. Hassasiyet ve titizlikle sadece aldıkları maaşa kanaat eden memurların durumu düşünüldüğünde faizle muamele yapan bankalardan aldıkları maaşa faizin tozunun nasıl bulaştığını görmek mümkündür.

Cömertliği ile meşhur Hâtem-i Tâî'nin oğlu Adiyy ibn Hâtim Hıristiyan idi. Babası Allah Resûlü'nün getirdiği hidayetle tanışamamıştı. O gelip Efendimiz'e hayat-ı seniyyelerinin sonunda teslim olmuştu. Allah Resûlü'nde (sallallâhu aleyhi ve sellem) nübüvvet nişaneleri görmüştü; bunlar Ceziretü'l-Arab'da umumî güvenin teessüs edeceği, Müslümanların çok zenginleşeceği türden haberlerdi ve Adiyy'in (radıyallahu anh) itirafıyla hepsi de gerçekleşmişti.

Sonuncusu hariç buraya kadar anlatılan vak'alar hep İslâm dünyasında tedenni ve sukutu haber veren hadislerdir. Vâkıanın bir de olumlu kısmı vardır. Resûl-i Ekrem (sallallâhu aleyhi ve sellem) ahir zamanda evsaf ve ahvaliyle tıpkı sahabeye benzer bir cemaatin zuhur edeceğini de müjdelemiştir.

O bir hadislerinde, "Ta kıyamet kopuncaya kadar ümmetimden bir cemaat dine omuz verecektir." buyururlar. Hadisin başka bir ilavesinde, hasım olan kimselerin onlara zarar veremeyeceklerinden de bahsedilir. Yani onlara karşı kurulan bütün dolaplar, entrikalar ve hileleri yapanların kendi başlarına çevrileceği ifade edilir. İşte ahir zamanda zuhur edecek evsaf ve ahvaliyle sahabe-i kirama benzeyen bu cemaati Allah Resûlü haber vermiş ve biz Efendimiz'in haber verdiği sair şeyler gibi bunun da çıktığına/çıkacağına inanırız.

Biz, Allah Resûlü'nün (sallallâhu aleyhi ve sellem) istikbale dair verdiği haberlerden şimdiye kadar yüzlercesinin zuhur ettiğine şahit olmuşuzdur. Hadis kritikçilerinin büyük bir titizlikle ele alıp inceledikleri nice hadisler vardır ki, o hadislerde Efendimiz, ümmetinin üst üste kırılmalar, çözülmeler yaşadıktan sonra yeniden belini doğrultacağını ve devletler muvazenesinde hâkim bir unsur hâline geleceğini haber vermektedir ki biz ona da inanırız.. evet öyle ümit ediyoruz ki, şu âna kadar olan şeyler zincirine bu da gerçekleşmiş bir halka olarak takılacak ve devam edecektir. Onun için buna yarısı oldu, yarısı olmadı diyoruz. Bu yarının olması için de olduracak sebepler lâzımdır. Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) ahval ve keyfiyet itibarıyla durumu anlatır: "Din, garip olarak, (yani hâlden, dilden anlamayan insanların içinde) başladı. (Ona canlı kanlı bir cemaat sahip çıktı. Ve sonra da her yana yayıldı, hâkim oldu.) Yine ona gariplik arız olacak. (Ahir zamanda da yeniden böyle olacak. Âdeta cemaat-i İslâm'ın karşısına bir nevzuhur hâlinde çıkacak. Dost da düşman da buna şaşacak.)", "...Ekicilerin hoşuna gider, kâfirleri de öfkelendirir."[2] âyetinde ifade edildiği gibi tohumu atan dahi şaşacak, "Nasıl oldu? Ben de hayret ediyorum; birdenbire böyle büyümemesi gerekiyordu!" diyecek. Evet, Devr-i Risaletpenâhî'de olduğu gibi her yanda bir inkişaf yaşanacak.

Kurtarıcı neslin, ashab-ı kirama benzetilmesinde bir kısım farklı mânâlar vardır. Çünkü ashab-ı kiram din-i İslâm'ı neşretmek için yurt ve yuvalarını terk ettiler. Şimdilerde yurtdışına sadece para kazanmak için gidenleri görünce insanın aklına sahabe ve onları takip edenler geliyor. Bizim ecdadımız ve Müslümanlıkta bu altın silsilenin başı olan sahabe-i kiram ve tâbiîn-i fihâm efendilerimiz, yurt ve yuvalarını, memleketlerini, ocaklarını tek bir gaye için terk ediyorlardı; o da hakkı neşretmekti. Ebû Eyyub el-Ensarî hazretleri, ta Arap yarımadasından kalktı İstanbul önlerine kadar geldi; bu, oralarda da Allah'ın adını duyurmak içindi. "Benim cenazemi alın ta Bizans'ın içlerine doğru götürebildiğiniz yere kadar götürün" diyor ve ekliyordu "Ben arkadan gelen fatih orduların kılıç şakırtılarını duymak istiyorum."

Bu misalleri çoğaltmak mümkündür; kadınıyla erkeğiyle bütün bir millet, yurdunu yuvasını evlâd u iyâlini terk ediyor, dünyanın dört bir yanına Allah'ı anlatmak için gidiyordu. Tabiî yurt dışına sadece para kazanmak için gidenler ise bunun tam tersi bir manzara sergiliyorlardı. Buna rağmen yine de karamsar olmamak lâzım. Rahmet-i ilâhîden ümit ediyoruz ki, oralara daha fazla bir şeyler kazanmak için giden bu insanlar, ilk niyetlerinin hilâfına hayırlı bir işe öncülük edecekler; oraya giden talebelere sahip çıkacak ve sonradan irşad için gelenlerin hâmîleri olacaklardır. Onlar bilmeyerek tohumlar attılar, ihtimal bir gün gördükleri inkişaf karşısında, "Biz ne maksatla geldik, encam nasıl oldu!" deyip kendileri de şaşacaklardır. Ecdadın, Allah'ın adını duyurmak için gittiği yerlere bugün yabancı para için gidiliyor. İnşâallah bu da sona erer. Bu, benden bir tefe'ül ve rahmet-i ilâhî açısından da bir ümittir.

Eğer bütün bu yıkılışlardan sonra, yeniden ümmet-i Muhammed'in kaldırılması düşünülüyorsa sahabe-i kiram gibi gerektiğinde yurt ve yuva terk edilmeli, en azından mü'min yurt, yuva ve evlâd u iyâl kaydından kurtulmalıdır. Izdıraba, çileye talip olanlara, irşad için mehâliki iktiham edenlere binler selâm..!

[1] Bkz.: Sonsuz Nur, 1/120-153
[2] Fetih sûresi, 48/29.