Allah ve İnsan

Tekmil insanlık her an Allah duygusuna aç,
Zihinler şirâzesiz, zihinler O’na muhtaç.!

Sezer her zaman apak vicdanlar bu duyguyu,
Düşünce çıkmazları Rabb’e ulaşma koyu...

İlmin o engin ufku, mantıkın hünerleri,
Doldurmuyor imandan boşalan o yerleri.

Bir sürü ulemâ ve bir sürü de filozof,
Nazariyeleri çarpık, düşünceleri kof.

Ne fikirlerinde sadra şifa veren beyan,
Ne de madde ötesini olduğunca duyan:

Bunlara bakarsan, her şeyin mebdei meçhûl,
Bütün eşya sebepsiz sonuç, illetsiz ma’lûl...

***

Oysa, her renkte ve her seste O’ndan bir mânâ,
Rûh ve hikmet ufkunda her şey insandan yana:

Varlık O’nun nûru, o Nûr’un dalgalanışı,
O, hem varlığın hem de hâdiselerin başı...

Bu sırrı kavrayan gönüller oturaklaşır;
Ancak oturaklaşan rûhlar O’na ulaşır.

Gözsüz görmese de, her yanı O kaplamakta,
Kalbe her zaman bu ilâhî nisbet akmakta..

Bütün hisler O’na uyanmakta perde perde,
Bir vuslat yörüngesinde ki, biraz ilerde...

Her tarafta kevserden gürül gürül çeşmeler,
Her yanda insan-Allah bestesinden nağmeler.

Fikir bu ufka erip gönülle birleşince,
Ayrı bir visal kapısı açılır her gece.

Bu eşiği aşan rûh kendi özüne erer..
Ve der durur: Var olmaktan gâye buymuş meğer...

Sızıntı, Sızıntı, Eylül 1995, Cilt 17, Sayı 200