Hasbihâl

İclâlinin âhengi her bucakta nümâyân!
Gönüllerde o tecellinin bir gölgesi var;
Bunu duyan rûh gezer her yerde Sen’i arar,
Gözlerinde tüllenir en tatlı hâtıralar;
Her ses, her renk ve her desende varlığın ayân...

Yıllardır yoldayım elemden benzim sararmış!
İçimde buğu buğu hüzün, gözlerim nemli,
Neyimden yükselen ses hüznümden de elemli,
Tarife ne hâcet, içim belli, dışım belli!
Ama duydum ki, mücrimlere affın da varmış...

Gönlümde derin bir acı, rûhumda hafakan,
Ağlar gezerim her gün bu biten mecâlimle,
Kaddimi büken sînemdeki o melâlimle;
Hep düşe-kalkayım şu iki büklüm hâlimle
Bir gün şâd olsam da, her gün ayrı bir heyecan...

Anar Sen’i bu dertli ruhum her seherinde,
Gel gönlümde konakla, ızdırâbımla konuş!
Enîsim ol ki, derûnum yalnızlıkla dolmuş;
His ufkunda güllerim bir bir sararıp solmuş,
Hazan nağmeleri duyulur bestelerinde.

Tattır rûhuma aşkının ilâhî tadını!
Ferhat gibi hep hıçkırsın, Mecnûn gibi yansın;
İkliminin zümrütten renklerine uyansın,
Tüllenen güzelliklerinin şi’rine kansın,
Bu kırık kalbime armağan et muradını..!

Sen’de buldu bulanlar vuslatın neş’esini,
Yıllardır muzdaribim hâlim Sana emanet;
Sen’in yolunda olmak bence en büyük devlet,
Ey Yüce Sevgili, sevginle beni de şâd et!
Göreyim rûhumda hep Cemâlin gölgesini...

Sızıntı, Ekim 1996, Cilt 18, Sayı 213