Hicranlı Yıllar

Hazanla geçti yıllar, aylar muharrem gibi,
Dökülüp yollara bekleyen gözler pek yorgun.
Girdapla iç içeler, bir girdap ki yok dibi,
Rûh sarsık, gönül hafakanlı, düşünce durgun...

Yasla buruk dudaklarda kederli besteler,
Sînelerde sessiz çığlık, dimağlarda hummâ.
Ve her gün poyrazla gelen hüzünlü bir haber,
Biz bize hasm olmuştuk; yaygındı bu muammâ...

Çözülüş çok kadîm; sanıldığından da erken;
Sezen vardı bu kara günü gün ortasında.
Ay uykuya dalıp güneş ufukta sönerken,
Uyanmıştık ama, iki ateş arasında...

Şimdi yeni iklimlere açılan yelkenler,
Bir uzun sefere azmetmiş gibi yürekten;
Bu hülyâlı maviliklerde tüllenen günler,
Mutluluk bestesi söylüyor ışıktan, renkten.

Bir kasvetli rüyâdayız şu anda; bu gerçek;
Önümüzde aydınlıklara açık bir çağ var.!
Gece koyulaşsa da bir gün şafak sökecek..
Hep dalgalanacak rüzgâr bekleyen bayraklar.

Azmet, azmet ki göründü yer-gök sultanlığı,
Yılma uçurumlar gibi görünen boşluktan;
Yakala çağlar arasında o Altın Çağ’ı!
Peygamber safına gir, kurtul uyuşukluktan..!

Sızıntı, Temmuz 1990, Cilt 12, Sayı 138