Hüzün

Hayatın sonbaharı, güneş ufukta mosmor,
Dünya âdeta bir hayâlet gibi sopsoğuk..
Hüzünle tülleniyor akşam olunca ufuk;
Altın saçlı sabahlar artık gülümsemiyor..
Günler-geceler hep ukbâ türküsü söylüyor.

Tıpkı hazan serinliğinde yaprak sesleri,
Buğulu bir edâ var varlığın çehresinde,
Gönlüm her an değişen renklerin pençesinde,
Daha açık duyuyorum uhrevî hisleri;
Yaşlandıkça gönlümde yıkılan hevesleri...

Ömrün baharında duyduğum her neş’e sönmüş,
Dolaşıyorum ötelere açık koylarda;
Bir boşluk yaşıyorum düğünlerde-toylarda..
Sanki bütün eşya uhrevîliğe bürünmüş..
Ve gençlikle kızaran günler hasrete dönmüş.

Geçmişe bakıp yarınları heceliyorum,
Hissiyâtım lime lime, duygularım yırtık;
Gönlümden kopup gelen bir hüzünlü hıçkırık,
Her gün bir ayrı hafakanla geceliyorum..
'Çölden çöle geziyor', 'Yâr' deyip inliyorum!

Vuslat eli perdeyi aralayıncaya dek,
Sakın ayrılma ey tasa, sen bana lâzımsın!
Gök kuşağı gibi hep ufkumda kalmalısın!
Tâkatime eş, rahmetin enginliğine denk..
Sen, ey çile yolunda çilekeşlere mihenk!

Sızıntı, Mart 1995, Cilt 17, Sayı 194