İnsan ve Ufuk

Ömrün hazzı da ikbali de bitmeyen rüyâ,
Ufku ümide açık gönüller tasa bilmez.
Şevkin ezelî bahçeleri bir mavi hülyâ,
Bahar çağlar orada, hazan gelse eğlenmez.

Duymuşsa eğer eşyâdaki füsûnu insan,
Meykeşler gibi bakar çevresine ve coşar;
Çözülüp gizliler oldukça bitevî ayân,
Ne bilinmez hislerle gider bendini aşar.

Dolaşırken artık, O’nun sihriyle dolaşır,
Gezer, her yerde ebedin âhengini dinler.
Her lâhza bir kere daha sonsuza ulaşır..
Ve aşkın hülyâlı havuzlarında serinler.

Elinde kâsesi, içer ama hep susuzdur,
'Su' der koşar çöllerde her zaman doludizgin;
İçi magmalar gibi, çevresi kardır-buzdur,
Ufku engin, iradesi de yay gibi gergin…

Gönlünün her yanı güllerin tutuştuğu yer,
Şevkle gürler, endişeyle sarsılır derinden;
Oturur-kalkar, sürekli ufkunda öteler,
Duyar sonsuzu, duyduğu her şeyin içinden.

Denizler gibi buharlaşıp yağmura koşar,
Bulutlaşır ve boşalıp toprakta demlenir;
Sînesi kıpkızıl kan, mercanlar gibi zâr zâr;
O engin ufk önünde hep renklerle tüllenir...

Sızıntı, Kasım 1994, Cilt 16, Sayı 190