Rûh İklimi

Rûh şuurlu kanun, özü, rengi meleklerden,
Bir sırlı görüntüyle duyarız gölgesini;
İnsanî ufka kutsal armağandır göklerden,
Rûh ufkuyla dinleriz semâların sesini.

Melek kanadından tüyler almış gibi atak,
Rûhânîlerle iki parmaktan daha yakın;
Pervâz eder ilerler, hedefi o son durak,
Her menzilde duyar iltifatlarını Hakk'ın...

Birbirinin peşinde akrep-yelkovan gibi,
Sonsuzun nûruna doğru ve soluk soluğa;
Bir derinliğe açılır ki, görünmez dibi,
Yollar akar-gider bir ebedî mutluluğa.

Bu iklimde, ağlayanlar bile sevinç ağlar,
Her bucakta doğum neşîdeleri duyulur;
Rûhlardan taşan neş’e ırmaklar gibi çağlar,
Bu ufka ulaşan kendini bambaşka bulur.

O büyülü âlemi Dost’uyla paylaşanlar,
Aşarlar bir hamlede mekânı ve zamanı;
Kendi rûhlarında gidip O’na ulaşanlar,
Duymazlar Sûr’u ve kıyamet koptuğu ânı...

Onlar öteleri, öteler onları dinler,
Işık olur, kitap olur, binek olur varlık;
Aşkları ve hicranları vuslatla serinler,
Açılır Hakk'ı temâşâ için bin aralık...

Görürler ömrün ikbal yollarını hep birden,
Bir el iner, hicranla akan yaşları siler;
Duyarlar ebediyeti oldukları yerden..
Derken ruh, arayıp durduğu vuslata erer.

Sızıntı, Haziran 1997, Cilt 19, Sayı 221