Yola Düşen Ötelerin Gölgesi

Hem gurbet hem yolculuktur insana bu ömür,
Koşar bir sınırsız çölde hep nefes nefese.
İnananlarda bir sevinçli telâş köpürür;
Kulak verilmişse ötelerden gelen sese,
Bir temâşâ zevki olur yolculuk herkese.

Kimiler yol boyu tökezler durur ard arda,
Bin yeis akseder yüzüne, dudaklarına;
Kimi de imanla, ümitle yürür bu yolda,
Yüz sürer yürüdüğü yollar ayaklarına..
Rûhânîler iner her gece şafaklarına...

Rengiyle, ziyâsıyla sonsuzluk güneşinden,
Yağar her tarafa yağdığı gibi maytaplar,
Yürür hiç aldatmayan rehberlerin peşinden,
Yürür ve yollarda yitirdiklerini toplar..
Her yanda işaret, işaretler ise pâr pâr...

Salıverir kendini kaderin rüzgârına,
Netleşir o an zaman nabzındaki tik-taklar;
Yürür öteye, yürüdüğü gibi yarına
Bilinmez, ukbâ bağrında ne sürprizler saklar.?
Oturur-kalkar Hak otağlarında konaklar.

Çıksa önüne ölüm, sayar terhis töreni,
Dâyeler gibidir içinde yattığı toprak;
Birkaç adım ötede ölümsüzlük şöleni,
Bir bir canlanır hazanla savrulan her yaprak;
Yeni bir fecir tulû eder ufukta apak...

Işık her yanı sarar ve zulmetler boğulur,
Sûr sesi duyulur âdeta, herkes uyanır.
Bir bir devrilenler günü gelince doğrulur;
Yollar gider, yitirilen cennete dayanır
İnsan, kendini bir nûr helezonda sanır...

Sızıntı, Kasım 1998, Cilt 20, Sayı 238