Yuva

Yuva

Soru: Huzurlu bir aile yapısının tesisi nelere bağlıdır?

Cevap: Bediüzzaman Hazretleri, eserlerinin farklı yerlerinde, aile huzurunun gerçekleşip yuvanın Cennet köşelerinden bir köşe hâline gelmesini imana bağlar ve özellikle ahirete iman üzerinde durur. Gerçekten, hayatının hesabını verme mülahazasına bağlı yaşayan, büyük küçük her bir amelinden sorguya çekileceğine inanan, dünya ve ahiretin mahiyetini kavrayan eşlerin kurduğu bir ailede daha az problem çıkar ve bu problemlerin çözümü çok kolaylaşır. Cennet ümitleriyle yaşayan, uhrevî nimetleri elde etme inancıyla bir kısım dünyevi olumsuzluklara sabır ve tahammül etmesini bilen, hayat arkadaşıyla beraberliğinin ahirette de hem de dünyevi kusurlardan arınmış şekilde devam edeceğine inanan eşlerin yuvaları Cennet köşesi hâline gelecektir. Ne hastalıklar, ne yaşlılığın verdiği haller, ne aralarında geçen ve kırgınlık hasıl eden durumlar, ne de maruz kalınan daha başka olumsuzluklar, Allah’a ve ahiret gününe sağlam inanmış eşlerin birbirine karşı tavrını değiştiremeyecek, onlar arasındaki vefa, sadakat ve samimiyeti bozamayacaktır.

Yuva, fertlerden meydana gelir. Dolayısıyla sağlıklı ve huzurlu yuvaların kurulması, her şeyden önce fertlerin iyi yetişmişliğine bağlıdır. Bunun için de yuva bir okul gibi vazife görmeli; insanlar evde aldıkları terbiyeyi sokakta kaybetmemeli; mabet, onlara ruh üflemeli ve onlar için bir hayat kaynağı olmalı; okul, onlara yüksek ufuklar ve gaye-i hayaller göstermelidir. Yuvanın dağıldığı, sokağın kirlendiği, mabedin kupkuru hâle geldiği, okulun ezber ve şablonlara teslim olduğu bir yerde nesiller boşlukta kalacaktır. Maalesef günümüz nesilleri böyle bir donanıma sahip olmadıkları, bu istikamette bir rehabilitasyondan mahrum yetiştikleri için evlilikle, eş seçimiyle, sonrasında da ailede ortaya çıkan farklı türden durumlarla ilgili kararlarını şu kısacık dünya hayatına göre veriyor, bu yüzden de iç içe problemler sarmalından kurtulamıyorlar.

Evlilik Sertifikaları

Öte yandan, eş tercihinden nişanlılık sürecine, oradan evlilik ahkâmına, ardından karı-koca münasebetlerine kadar dinin bize talim ettiği ilke ve esaslar yeterince bilinmiyor. Bilenler de uygulamada problem yaşıyor. Dolayısıyla pek çok konu gibi evlilik mevzuunun da yeniden ele alınmasına, evlenecek adayların ciddi bir eğitimden geçirilmesine ihtiyaç var.

Bu yüzden, öteden beri, evlenecek adayların iyi bir seminer veya kurs eğitimi almasını çok önemli buluyor, hatta böyle bir eğitimden geçip sertifika almayanların evlenmemeleri gerektiğini düşünüyorum. Evliliğe dair yapılacak böyle bir kursta adaylara yuva idaresi ve evlilik ahkâmı öğretilmeli, her iki cinsin karakter özellikleri anlatılmalı, evlilik hayatında ortaya çıkması muhtemel problemlerden bahsedilmeli, bunların nasıl aşılabileceği anlatılmalı ve bu yolda karşılaşılacak meşakkatlere karşı sabır ve tahammül yolları gösterilmelidir. Evliliğe adım atacak kişiler, nasıl bir sorumluluk üstlenecekleri ve ne tür sıkıntılarla karşılaşacakları konusunda önceden bilgilenmeli ve hazırlanmalıdırlar.

Şunu özellikle ifade etmek gerekir ki, evlilikle ilgili teknik nazari bilgilere sahip olmak önemli olsa da, ailedeki huzursuzluk ve geçimsizlikleri izale etmede bu tek başına işe yaramayacaktır. Bu konudaki bilgilerin mutlaka Allah’a ve haşr u neşre imanla desteklenmesi ve belli bir hedefe yönlendirilmesi gerekir. Dolayısıyla sağlam bünyeli ailelerin tesisi, toplum fertlerinin manevî beslenmesine ve ruhî tatminine bağlıdır. Bu sayede onlarda ciddi bir sorumluluk şuuru gelişecektir.

Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), onca vazifesi arasında, ashabının evlilikleriyle birebir ilgilenmeyi de asla ihmal etmemiştir. Allah’tan aldığı vahyi tebliğ ve temsil etmenin, dinin temelini tesis etmenin, insanlığa yeniden bir şekil vermenin, cahiliyedeki yanlış âdet ve uygulamaları kaldırmanın veya düzeltmenin yanı sıra evleneceklere de yardımcı olmuş, yol göstermiştir. Çünkü O, hayatı bütünüyle ta’lim etmek için gönderilmişti. Herhangi bir alandaki kusur, başka yerlerde de bir kısım eksikliklerin meydana gelmesine yol açacağı için, dinin temel prensiplerine ait meselelerin yanında teferruat sayılabilecek hususları da ihmal etmiyordu. Dolayısıyla kimine evlilik öncesi önemli hususları tembihliyor, kimine evleneceği aday konusunda tavsiyede bulunuyor, kimine mehrinde yardımcı oluyor, kimini de bizzat kendisi evlendiriyordu.

Bizim de bu konuda Allah Resûlü’nü (sallallahu aleyhi ve sellem) örnek alarak huzurlu yuvaların, mutlu evliliklerin kurulması adına elimizden geleni yapmamız ve gençlere yardımcı olmamız gerekir. Evliliği düşünen kişilerin dinin müsaade ettiği ölçüde bir araya gelmeleri, konuşmaları, birbirlerini dinleyip doğru tanımaları adına imkânlar hazırlamalı, uygun zeminler oluşturmalıyız. Okutacağımız kitaplarla, vereceğimiz eğitimlerle evlenmeden önce onları evliliğe hazır hâle getirmeliyiz. Farklı vesile ve yollar bularak onlara evlilik ahkâmı, eşlerin birbirine karşı hak ve vazifeleri, nasıl çocuk yetiştirecekleri gibi konuları anlatmalıyız.

Her şeyden önemlisi, onlara anlattığımız bu mevzuları iman esasları üzerine bina etmeliyiz. Allah’ı tanıma, burada yapılan amellerin öbür dünyada eksiksiz bir şekilde geriye döneceğine inanma, anlatacağımız nazari mevzuların blokajı gibidir. Şayet temelleri sağlam atmazsanız, çürük temellerin üzerine bina edeceğiniz yapılar da zayıf kalacaktır. Dolayısıyla öncelikle sağlam bir blokaj çalışması yaparak işe başlamalı, arkasından vereceğimiz bilgileri vermeliyiz. Bu mesele günümüzde daha bir önem arz ediyor. Zira günümüz nesilleri büyük bir inanç zaafı, inanç boşluğu içindeler. Buna bir de bilgisizlik, ahlakî zaaflar ve taklitçilik gibi problemler eklendiği için yuvalar çatırdıyor, yıkılıyor.

Asimilasyon ve Ailevî Çözülme

Batı dünyasında aile, çok zor durumda. Evlilik ve boşanmalar öteden beri sosyologların öncelikli gündemlerinden biri. Boşanma oranları çok yüksek. Hatta evliliği bir hayat tarzı olarak görmeyip yalnız yaşamayı tercih eden çok sayıda insan var. Devam eden evliliklerin de aile bireylerine ne ölçüde sağlıklı ve huzurlu bir ortam sağladığı sorgulamaya açık. Hiç evlenmeyen, aile hayatında ciddi geçimsizlik yaşayan veya boşanmış olan insanların iffet ve istikametlerini koruyabilmeleri hiç de kolay değil. Nitekim yaşanan ahlâkî erozyon çoklarının malumu. Bâtılı tasvir edip safi zihinleri idlâl etmeye gerek yok, fakat dışa yansıyan tarafıyla dahi meseleye bakacak olursanız toplumun nasıl tefessüh ettiğini, ne tür melanetlerin işlendiğini rahatlıkla görebilirsiniz.

Maalesef mevcut tablo İslâm dünyasında da hiç iç açıcı değil. Batıya karşı müthiş bir özenti var. Temel dinamiklerimizi kaybetmişiz gibi bir durum söz konusu. Farkına varmadan zımni bir asimilasyon yaşıyoruz. Başkalarının bilim ve teknolojilerini değil; hayat tarzlarını, üsluplarını, ahlâklarını taklit ediyoruz. Batı da kendi hayat tarzını dolaylı yollarla sürekli başkalarına dayatıyor. Bu yüzden, sahip olduğumuz değerler ve yuva ciddi tehdit altında. Böyle bir dönemde sağlıklı evliliklerin yapılması, huzurlu yuvaların kurulması üzerinde ne kadar durulsa ve bu konuda ne kadar tahşidat yapılsa yine de az kalır.

Esasında bizde yuva çok oturmuştu. Onun oldukça sağlam ve güçlü temelleri vardı. Hatta bunca örselendikten, bunca hırpalanmaya maruz kaldıktan ve temel dayanaklarımız elimizden alındıktan sonra dahi hâlâ yuvalarımızdaki sıcaklık ve samimiyeti gören bazı Batılılar hayretlerini, hayranlıklarını gizleyemiyorlar. Keşke bir de onun yıkılmadan evvelki halini görselerdi! Bu perişan hâlimiz karşısında insan, “Yıkanların kolları, kanatları kırılsın!” demekten kendini alamıyor. Maalesef kendi elimizle kendi yuvalarımızı yıktık. Aileler, malûl bir vaziyette, düşe kalka yoluna devam ediyor. Evlerimiz, rengi atmış, matlaşmış ve kendine ait hususiyetlerini kaybetmiş durumda.

Yuvanın Önemi

Toplumun molekülü konumundaki yuva yıkılınca daha başka hayatî müesseselerin ayakta kalması çok zor hale gelir. Yuvada bozulma yaşayan bir toplum kolay kolay salaha kavuşamaz. Yuvanın bir mektep gibi vazife görmediği bir toplum, derlenip toparlanamaz ve istikametini yakalayamaz. Yuvada yitirilen değerleri başka bir yerde bulamazsınız. Yuvanın terbiye edemediği insanları kanun ve kurallarla yola getiremezsiniz. Kısaca toplumun istikbali bir ölçüde yuvanın sağlamlığına bağlıdır.

Bu sebeple, ne yapıp edip yuvaya tekrar asıl fonksiyonunu kazandırmaya, onu bir Cennet köşesi hâline getirmeye ve yeniden aile fertleri açısından sıcak, samimi, okşayıcı ve rahatlatıcı hüviyetine büründürmeye çalışmak lazım. Bu hususiyetleri haiz ailelerde de eşler birbirlerine karşı öfkelenebilir, kızabilir, bir takım sıkıntılar yaşayabilirler. Fakat aynı kaderi paylaştıkları, beraber yol yürüdükleri hayat arkadaşlarını kırmama adına hiddet ve şiddetlerini kontrol ederler. Eşlerinin yuvanın bir rüknü ve bir sütunu olduğunu, onu yıktıklarında yuvanın da başlarına yıkılacağını bilirler. Geçmiş asırlarda yaşamış insanlar derin malumat sahibi olmasalar, pedagojik eğitimden geçmeseler de ruhlarına sinmiş ahlâklarıyla, sağlam düşünce yapılarıyla yuvalarını korumasını bilirlerdi. Bu ruh ve mananın bir kere daha diriltilmesine ihtiyaç var.

Hususiyle çok geniş çaplı bir dejenerasyonun yaşandığı günümüz dünyasında ailenin önemi bir kat daha arttı. Maalesef bir kısım televizyon kanalları, internet siteleri, sosyal medya platformları ve daha başka yazılı ve görsel medya araçları, yerine göre şeytanın ağzı, gözü ve kulağı gibi iş yapabiliyor. Şeytanın eli gibi evlerimizin içine kadar girip çocuklarımızın temiz duygularıyla oynayabiliyor. Dünyanın bütün kötü insanları bir araya gelse, bunların toplumu dejenere etmeye yönelik meydana getirdiği tahribat ölçüsünde genç nesillere zarar veremezdi. Dolayısıyla şayet biz Cennet köşesini andıran huzurlu yuvalar kurmayı başaramaz ve çocukların güçlü bir terbiye alacağı ortamlar oluşturamazsak, yetişecek nesillerin heba olup gitmesi kaçınılmazdır. Yuvalar, şeytanın yoldan çıkarıcılığına, zamanın insafsızlığına terk edilmemelidir.

Bu ifadelerimizden yola çıkarak medyanın, teknolojinin karşısında olduğumuz zannedilmemelidir. Zira iyi niyetli ve ahlâklı insanların elinde o, Cennet’ten gelmiş güvercinler gibi vazife görecek ve güzelliklerin başkalarına duyurulmasına vesilelik edecektir. Küreselleşen dünyanın insanlığın önüne serdiği imkânlar iyi yolda kullanılabildiği takdirde, faydalı bulunan mesajlar bu güvercinlerin ayaklarına bağlanarak dünyanın dört bir tarafına ulaştırılabilir. Birilerinin elinde şeytanın eline dönüşen ve tahripkâr bir unsur haline gelen bir şey, başkalarının eline geçtiğinde melek soluğuna dönüşür de ulaştığı insanlara hayat üfler. Önemli olan onun hangi niyet ve maksatla, hangi yolda ve nasıl kullanıldığıdır. Evet, teknolojik imkânlar, beşerin hayır ve salahını arzulayan insanların eline geçtiği takdirde, insanlığı yeniden ihya ve inşa etme adına çok önemli bir unsur hâline gelecektir.


Bu yazı, 3 Ağustos 2008 tarihinde yapılan sohbetten hazırlandı.