Şuarâ; 26/61-62
فَلَمَّا تَرَآءَ الْجَمْعَانِ قَالَ أَصْحَابُ مُوسٰى إِنَّا لَمُدْرَكُونَ *قَالَ كَلاَّ إِنَّ مَعِيَ رَبّ۪ي سَيَهْد۪ينِ
"İki topluluk birbirini görünce, Hz. Musa'nın adamları: 'İşte yakalandık!' dediler. Hz. Musa: 'Asla!' dedi. 'Rabbim, şüphesiz benimledir, bana yol gösterecektir.' " (Şuarâ sûresi, 26/61-62)
Toplum maddeperest bir mülâhaza ile probleme bakıyor; Hz. Musa da onlara yaklaşırken onların bu hususiyetlerini nazara alıyordu. Evet, bu cemaat büyük ölçüde maddî yönleri galip, akılları gözlerine inmiş, metafizik âleme kapalı olageldiklerinden, bu özelliklere sahip bir cemaatin eğitilmesi, peygamberlik yolunu düşünüp benimsemeleri için uzun bir gayret gerekiyordu. Onun içindi ki, Hz. Musa, hayatı boyunca öyle bir yolu seçti; durmadan-usanmadan hep bu uğurda mücadele verdi. İşte mealini verdiğimiz âyet-i kerimede o günkü Yahudilerin bu özelliğine dikkat çekiliyordu. Firavun orduları onları takip ettiği esnada Kızıldeniz harikulâdeden, onların geçmesine imkân verecek tarzda yarılmış. İşte tam bu sırada bile Yahudiler, bütün bunların Allah'ın kudretiyle olagelen bir mucize olduğunu gözardı ederek, "Yakalandık!" deyivermişlerdi. Bu maddeperest cemaat karşısında Hz. Musa, tekitli bir cümle ile onlara, inandırmak için "Rabbim, şüphesiz benimledir, bana yol gösterecektir." diyordu.
Kâdı Beyzâvî, tefsirinde bu âyeti tahlil ederken, Hz. Musa (aleyhisselâm) ile Hz. Muhammed'i (sallallâhu aleyhi ve sellem) karşılaştırır. Böylesi bir tehlike ortamında Hz. Musa'nın إِنَّ مَعِيَ رَبّ۪ي سَيَهْد۪ينِ gelecek zaman kipiyle "Rabbim bana yol gösterecektir." sözü ile, hicret esnasında mağaraya sığındıkları anda, müşriklerin kendilerini görüp yakalama ihtimalinin belirmesi üzerine, Hz. Ebû Bekir'in endişelerine karşı لاَ تَحْزَنْ إِنَّ اللّٰهَ مَعَنَا "Tasalanma, mahzun olma, Allah bizimle beraberdir."[1] diyen Hz. Muhammed'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) sözlerini mukayese ederek, Efendimiz'in Allah'a olan güveninin sınırsızlığıyla O'nun güveninin fâikiyetine işaret eder.[2]
Hiç şüphesiz böyle bir üslûpta Hz. Musa'nın muhataplarıyla Efendimiz'in muhatabının tevekkül, teslim ve tefviz farklılığı da önemli bir saiktir. Makam-ı sıddîkiyetin zirvesini tutmuş, peygamberinin dudaklarından dökülen her şeyi hiçbir tereddüde düşmeden kabul eden bir insana hitapla, elbetteki her meselede peygamberlerini sorgulayan bir topluma hitap aynı seviyede olmayacaktı ve olmadı da.
[1] Tevbe sûresi, 9/40.
[2] Bkz.: Kâdı Beyzâvî, Envâru't-tenzîl ve esrâru't-te'vîl, 1/10.
- tarihinde hazırlandı.