Yol Arkadaşlarımızı Kınamak

Metot farklılığından dolayı bizleri tenkit eden fakat kendi metodunun yanlışlığından dolayı başlarına musibet gelen Müslüman kardeşlerimizi kınayabilir miyiz? Bunun için insan, kendi metodunun isabetliliğinden dolayı içinden sevinse mesul olur mu?

Evet, böyle biri niyetinin rengine göre mesul olur. Ancak şunu bilmekte de yarar var; millete hizmet konusunda, bizler de mutlak mânâda yolumuzun arızasız olduğunu iddia edemeyiz. Ayrıca musibetler de iyi-kötü herkesin başına gelebilir. Evet, bazen bir mü'minin tuttuğu yol arızalı olur ama başına musibet gelmeyebilir. Bazen de insan arızasız bir yolda yürüdüğü halde pek çok musibet ile karşılaşabilir. Hatta dosdoğru yolda olan insanın başına onu elemek ve imtihan etmek için çok defa bin belanın geldiği de olur. Belanın en şiddetlisinin nebilere, sonra velilere (başka bir rivayette ulemâya), sonra da derecesine göre diğer insanlara geldiği düşünülürse, musibetin her insana gelebileceğini, dolayısıyla belaya maruz kalmanın, kişinin yürüdüğü yolun eğriliği veya doğruluğuyla çok da alakadar olmadığı görülecektir.

Allah bela ve musibetler ile doğru yolda olan bir insanı, daha doğru yola ve daha ileriye teşvik edebilir. Eğri bir insanı da doğru yola iletmek için tenbihte bulunabilir. Yani Cenâb-ı Hakk'ın icraatını anlamak çok zordur. Herkes belayı seviyesine göre, kendisine gönderilmiş bir sinyal kabul etmeli ve ona göre 'Hazır ol!' vaziyetine geçmelidir. Tabii belirttiğimiz bu düşünce herkesin kendine bakması açısından çok önemlidir. Başkalarının başına gelen bela ve musibetleri, kendi yoluna uymadığından ve kendi yolunun dışında bir yol takip ettiklerinden dolayı maruz kaldıkları şeklinde kabul etmek en basit mânâsıyla nâmertliktir. Böyle bir düşünce, mü'minin mürüvvetiyle telif edilemez. Hele bunu 'Oh oldu!' şeklinde ele alma, -Neûzübillah- Müslümanlık ile katiyen telif edilemez. -Hafizanallah- Allah o musibeti döndürür de böyle diyenin başına çevirir. Hatta yüzde yüz gittikleri yol arızalı olan insanların başına gelen belaların başka bir sebepten dolayı değil de sadece bu sebepten dolayı onların başına geldiğini düşünmek de yine bir nâmertlik ve kadirnâşinaslıktır.

İnsan bir mü'mine karşı daima mürüvvetli ve gönülden olma mecburiyetindedir. Bu zâviyeden bakıldığında gelip evimizi bassalar, bizi dövseler ve hukukumuza tecavüz etseler ve giderken başlarına bir bela gelse, 'Oh oldu!' dememek gerekir. Böyle birinin o anki hislerine mağlup olarak muvakkaten bir sızlanması ve feveranı olsa da, sonra nedamet etmeli ve 'Aman ya Rabbi! Pişman oldum! Sana sığınırım!' demelidir. Mü'minin başka bir mü'mine karşı olan tavrı hep böyle olmalıdır ve ona düşen şey de budur. Çünkü -İnşallah- bir gün onunla Sırat'ı beraber geçecek, Cennet'e beraber girecek ve yüz yüze bakışacağız. Orada içimizdeki o müzmerâtın hortlaması her zaman bahis mevzuu olabilir. Düşündüğümüz ve tasarladığımız şeyler o gün önümüze bir bir dökülebilir -ki dökülme ihtimali vardır- işte o zaman çok mahcup oluruz. Zira Cenâb-ı Hak, 'Yevme tüble's-serâir - Gün gelir, bütün gizli haller ortaya dökülür.' (Târık, 86/9) buyurmaktadır. Settâru'l-uyûb olan Hz. Allah, bizim ve başkalarının kusurlarını da setretsin inşaallah!..

Meseleye başka bir açıdan bakıp şunları söylemek de mümkündür: Mü'min, çok kerim ve çok âlicenâb olmalı ki, o da cenâbı en âlî olan Allah tarafından değişik lütuflara mazhar olsun. Hatta iyi bir mü'min hep şöyle düşünmeli ve demelidir: 'Allah'ım! Bu insanlar bana bazı hususlarda kötülük ve nâmertlik yaptılar. Ben bunları bağışladım. Ben de Sana karşı kulluğumda tam mert olamadım; ey Halîm ve Selîm olan Rabbim! Sen de beni bağışla!' Evet, Allah'a giderken vesile edinmek gerekir. Mü'min bu meseleyi bile bir vesile ittihaz etmeli, onunla Allah'a dehalette bulunup O'nun gölgesi altında Allah'a sığınmalıdır.

Evet, yol ve metot farklılığının mü'minleri birbirlerine düşürmemesi lazım geldiği gibi, diğer mü'min kardeşlerimizi bu türlü levme (kınamaya) de götürmemesi gerekmektedir. Dahası diğer kardeşlerimizin başına gelen musibetleri onların tuttukları yolun bir neticesi gibi görmek aynı zamanda kaderi de tenkit etmek demektir. Bu tür düşünceler Müslümanlık akidesine ters olan düşüncelerdir. Efendimiz (aleyhissalatü vesselam), 'Lev - Keşke' demeyin, zira o helaktir, o Şeytan'ın işine kapı aralar.' buyurmaktadır. Dolayısıyla 'Onlar şöyle şöyle yapsalardı şunlar başlarına gelmezdi' gibi düşüncelere kapılmak, Şeytan'ın yoluna girmenin birer işaretidir. Mü'minler olarak bilmeliyiz ki, geçmişin muhasebesi yapılmaz. Geçmiş sadece ders alınsın ve ileriyi aydınlatsın diye mütalaa edilir. Hele başına musibet gelen bir mü'minin haline sevinme, kaderi tenkidi de tazammun ediyorsa, katiyen tecviz edilemez.