Ramazan’a Hazırlık

Gelecek Ramazan’ı İştiyakla Bekleme

Soru: Kültürümüzde, Ramazan biter bitmez, gelecek Ramazan’a on bir ay kaldı, mülâhazasının mevcudiyetini nasıl değerlendirmeliyiz?

Cevap: Böyle bir düşünce, yetiştiği kültür ortamı itibarıyla toplumumuzda bir ahlâk hâline gelmiştir. Aslında Allah’a gönülden inanmış her mü’minin mülâhazası hep bu minval üzere olmalıdır. Toplumun genel karakteri bu olunca, kimi insanlar içlerinden gelmese bile bu düşünceyi dillendirirler.

Ramazan’ın gidişi, asker uğurlamaya benzetilebilir. Askere uğurlanan evladın ardından hasretle gözyaşı dökülür, tez zamanda gelmesi için dualar edilir. Bir hüzün ve hasret hissedilir ancak tekrar kavuşacak olmanın verdiği ümit insanı ayakta tutar. İşte Ramazan da on bir aydan daha az bir zaman sonra geri gelecektir. Tekrar cemaatler hâlinde teravihler kılınacak, tekrar oruçlar tutulacak, eş-dost, fakir-fukara ile tekrar iftar sofraları şenlenecek, her yerde tekrar gürül gürül Kur’ân sesleri işitilecektir.

Ramazan, Allah’ın, mü’minler için takdir ettiği bir aydır. Allah, bu ayda rahmetiyle, gufranıyla muamelede bulunur. Pek çok kimseyi ateşten âzâd eder, pek çoğuna Cennet’i vacip kılar. Bu zaviyeden Ramazan, kaçırılmayıp mutlaka değerlendirilmesi gereken bir aydır. Mü’minler bu ayda çok farklı şekilde Allah’a yaklaşırlar. İşte bu gibi mülâhazalardan ötürü inananlar Ramazan-ı Şerif’in ayrılıp gitmesiyle hicran duyar ve hiçbir şeyle onun geride bıraktığı boşluğu dolduramayacaklarına inanırlar. Zira hiçbir oruç, Ramazan’da tutulan orucun yerini tutmaz. İnsan geceleyin kalkıp yirmi rekât namaz kılsa sevap kazanmış olur ancak bu, Ramazan’da kıldığı teravihin yerini tutamaz. Teravihin kendine mahsus bir değeri vardır. O, Peygamber Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) bizlere bir emanetidir.

Soruda dile getirilen bekleme mülâhazası aynı zamanda diğer ibadetler için de geçerlidir. Mahşer meydanının sıcağında serinlik içinde bekleyecek yedi zümre anlatılırken bunlardan birinin de ‘kalbi mescitlere bağlı kimseler’ olduğu zikredilir.[1] Bunun mânâsı şudur: O kimse mescitten namazını eda edip çıkmıştır ancak namazdan aldığı haz, kendisini, bir an önce işlerini bitirip mescide tekrar gelmeye çağırmaktadır. Allah’a karşı el-pençe divan duruşunu, rükû ile iki büklüm oluşunu, secdeye kapanıp içini O’na döküşünü hatırlar ve “Diğer namazın vakti ne zaman gelecek?” diye heyecanlanıp durur. Resûlullah Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem), günahları silen, dereceleri yükselten amellerden biri olarak zikrettiği,  وَانْتِظَارُ الصَّلَاةِ بَعْدَ الصَّلَاةِ “Namazdan sonra bir sonraki namazı beklemeye koyulma.”[2] ifadesini bu şekilde anlayabilirsiniz. Hacdan, umreden aldığı lezzeti unutamayıp da her sene tekrar o mukaddes beldelere gitmeye çalışan insanları da bu kategoride değerlendirmek mümkündür.

Hâsılı, yukarıda zikretmiş olduğumuz mülâhazalardan ötürü her bir mü’min, Ramazan ayının bitmesiyle birlikte bir hüzün, bir hasret hisseder ve gelecek Ramazan’ın bir an önce gelmesini diler/dilemelidir.


[1] Buhârî, ezan 36; Müslim, zekât 91. 

[2] Müslim, tahâret 41; Tirmizî, tahâret 39.

Ramazan