Oruç Ahkâmının Tedriciliği

Oruç Ahkâmının Tedriciliği

İslâm dininin ahkâmının birçoğu tedrici olarak inmiştir. Yani tek seferde değil, merhale merhale gelmiştir. Böylece insanların onu kabulü kolaylaşmış ve öteden beri alışageldikleri âdetlerden daha kolay vazgeçebilmişlerdir. İşte bu şekilde tedrici olarak gelen emirlerden biri de oruçtur. Muaz İbn Cebel (radıyallâhu anh) anlatıyor:

“Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) Medine’ye geldiğinde her ayın üç gününü ve Aşûre günlerini oruçlu geçirirdi. Sonra Allah Teâlâ, Bakara sûresinin 183 ve 184. âyetlerini indirerek orucu farz kıldı. Burada geçen وَعَلَى الَّذِينَ يُطِيقُونَهُ فِدْيَةٌ طَعَامُ مِسْكِينٍ  “Gücü yeten, bir fakiri doyurur.” ifadesi mûcebince isteyen oruç tutar, isteyen bir fakiri doyurur ve bu doyurma oruç yerine geçerdi. Nihayet Allah Teâlâ, فَـمَـنْ شَهِدَ مِنْـكُمُ الشَّهْرَ فَلْـيَـصُمْهُۜ وَمَنْ كَانَ مَر۪يضاً اَوْ عَلٰى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ اَيَّامٍ اُخَـرَۜ  ‘Her kim o aya (Ramazan) erişirse oruç tutsun. Kim hasta olur veya seferde bulunursa diğer günlerde o kadar oruç tutsun.’[1] âyetini inzal buyurdu. Allah böylece sağlıklı ve mukim olanlara kesin bir şekilde orucu emrederken, hasta ve misafirlere, başka günlerde tutmak şartıyla ruhsat verdi. Oruç yerine fakir doyurma hükmü de hiç oruç tutamayacak yaşlı ve âcizlere münhasır kaldı. Dolayısıyla bu hükümler iki merhalede son hâlini aldı.”

Hazreti Muaz bir de orucun içindeki ahkâmla ilgili iki merhaleden bahseder:

“Orucun farz kılındığı ilk dönemdeki hüküm şöyleydi: Akşam uyuyuncaya kadar yeme-içme ve ailevî münasebet helâl olur, uyuduktan sonra gündüz olan oruç yasakları geri gelirdi. Günün birinde Ensar’dan Sırme isimli bir zat akşama kadar oruçlu olarak çalışmış, akşam evine geldiğinde namazını kılmış ve daha bir şey yiyip içemeden yorgunluktan uyuyakalmıştı. Sabah o hâliyle yeni günün orucuna başlamıştı. Resûl-i Ekrem Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) onu yorgun bitkin görünce, “Ne bu hâlin?” diye sordu. Adamcağız da durumunu anlattı. Benzer bir şey de Hazreti Ömer’in başına gelmiş, o da uyuyup uyandıktan sonra oruç yasaklarını çiğnemiş ve hâlini Efendimiz’e anlatmıştı. Bunun üzerine Bakara sûresinin 187. âyeti inerek, şafağın doğuşuna kadar mutlak olarak yeme içme ve ailevî münasebetin helâl olduğunu beyan etti.”[2]

Bu ve benzeri rivayetlerin ortaya koyduğu bu tedricilik, Cenâb-ı Hakk’ın mü’minlere bir rahmetidir. Evet, Cenâb-ı Hak, orucu ancak İslâm akidesi Müslümanların gönüllerinde yerleşip yeşerdikten, Müslümanlar namaza alıştıktan ve bütün ilâhî emirleri, şer’î hükümleri içten bir arzu ile kabullendikten... hulâsa belirli bir zaman geçip uygun bir zemin hazırlandıktan sonra farz kıldığı gibi; oruca ait bütün ahkâma da son hâlini tek seferde vermemiştir. Kullarını, daha önce bir kısım muvakkat hükümlerle sınamış, alıştırmış, nihai ahkâmı sonra vaz’ etmiştir.


[1] Bakara sûresi, 2/185. 

[2] Ahmed İbn Hanbel, el-Müsned 5/246; et-Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr 20/133.

Oruç