Ramazan’ı Bütün Derinliğiyle Duyabilmek

Ramazan’ı Bütün Derinliğiyle Duyabilmek

Soru: Ramazan’ı bütün derinliğiyle duyabilmek için nasıl bir donanıma sahip olmak gerekir?

Cevap: Ramazan’ı kendi derinliğiyle duyabilmek, biraz onu duymaya çalışan insanın derinliğine bağlıdır. İnsan, Ramazan’ı hangi seviyede yaşarsa yaşasın, zâhire bakan yönü itibarıyla kınanamaz. Derince olmasa da orucunu tutan, teravihini kılan bir kişi bunların sevabını kazanır, üzerindeki sorumluluktan da kurtulmuş olur. Ne var ki kazanacağı sevap, mülâhazalarındaki enginliğe göre olacaktır. Diğer taraftan bunları şuurluca yapan bir insan hem bu dünyada hem de ötede kat kat fazlasıyla karşılığını bulacaktır.

Evet, şöyle-böyle orucunu tutup teravihini kılan da mutlaka sevap alacaktır ancak Cenâb-ı Hakk’ın, herkese ulûfeler dağıttığı böyle bir ganimet ayı neden dolu dolu rantabl olarak değerlendirilmesin ki? Zaten katlanılan bu mahrumiyet ve zorluklar, daha derin mülâhazalarla neden bire bin veren başaklar hâline getirilmesin ki!

Ramazan’da yapılanlar başta olmak üzere bütün ibadetlerini bu mülâhazalar çerçevesinde yapmak tali’li bir Müslümanın şiarıdır. Bizler bir bakıma tali’siz bir dönemin tali’siz Müslümanlarıyız. İnsanın mânen beslendiği değişik beslenme kaynakları vardır. Bu kaynaklardan beslendiği sürece o, Müslümanlığı dolu dolu yaşayan biri olur. Bu kaynakların başında ise aile gelir. Bizler öyle bir dönemde yaşıyoruz ki ailelerimiz –hepsi olmasa da çoğunluğu itibariyle- dinin ruhunu kavrama ve onu yaşama adına cahil sayılırlar. İslâmiyet ailede maalesef kendine has derinliğiyle yaşanmıyor. Dolayısıyla böyle ailelerde yetişen çocuklar da dinin ruhundan uzak yetişiyorlar. İbadetlerini yerine getirseler bile onu derince hissedemiyor, zâhire ve kalıplara takılıp kalıyorlar. Sokağın da bu hususta aileden pek bir farkı yoktur. Hatta sokak daha insafsızdır. Çocuğun ailesinden aldığı yarım-yamalak dinî kültürü de alıp götürmektedir. Üzülerek ifade ediyorum ki, camiler de sadece formalitelerin uygulandığı yerler hâline gelmiştir. Okullara gelince onlar da maneviyat yoksunudur ve öğrenciye verecek bir şeyleri kalmamıştır.

Bunlar, aslında fonksiyonları itibarıyla insanın beslendiği yerlerdir. Evet, çocuk yuvada iyi beslenmeli, sokakta iyi arkadaşları olmalı, camiye gittiğinde dinin derince yaşandığını görmeli, okulda mâneviyat adına alacağını almalıdır ki sonuçta iyi bir Müslüman olabilsin. Ne yazık ki bugün bu kaynakların hepsinde bir donukluk yaşanıyor. Müslümanlık buralarda formalite olarak icra ediliyor. Dolayısıyla bu kaynaklardan beslenemeyen bir mü’minin Ramazan ayını dolu dolu hissederek yaşaması da pek mümkün değildir. Problemi böylece tespit ettikten sonra şimdi de çözümüyle alâkalı olarak yapabileceğimiz bir husus üzerinde bir nebze durabiliriz.

Beslenme kaynaklarımızdaki bu donukluğu aşabilmek ve dinî hayatı formalitelerden kurtarabilmek için formatla biraz oynamak isabetli olacaktır. Mesela toplum, kendi arasında bir mukavele yapıp şöyle diyebilir, “Gelin bu Ramazan’da Kur’ân-ı Kerim’i daha farklı okuyalım. Arapçasını okurken bir yandan da meal ve tefsirine bakalım. Teravihi hatimle kılmak üzere birbirimize söz verelim. Teravihi kılarken aralarda gürül gürül salavâtlar getirelim, Cevşen ve Evrad-ı Kudsiye gibi dua kitaplarını okuyalım. Ramazan’ı daha derince duyma adına ne gerekiyorsa onu yapalım.” Zaten teravihte müstehab olan, her selamdan sonra namazda geçen süre kadar oturup bir şeyler okumaktır. İki rekât kılıyorsanız iki rekât kılacak kadar, dört rekât kılıyorsanız dört rekât kılacak kadar oturup bir şeyler okumalısınız. Belki her gün farklı bir dua okuyarak o duyguyu sürekli canlı ve zinde tutacaksınız. Her gün yaptığınız o ibadetleri; rengini, desenini değiştirmek sûretiyle besleyeceksiniz.

İşte bir şekilde bir araya gelmiş topluluklar kendi aralarında anlaşıp böyle bir mukavele yapabilirler. Ancak bunu yaparken dini, altından kalkılamayacak mükellefiyetler yığını hâline getirmemeye dikkat etmelidirler. Nefsi zorlayacak ancak ümitsizliğe düşürmeyecek şekilde bazı şeyleri taahhüt ederek üzerimize alıp onları öylece yaşamaya çalışabiliriz.

Mesela teravihte bugün okuyacağımız âyetlerin mealini önceden okuyabiliriz. Böylece namaz esnasında farklı dünyevî mülâhazalara dalıp gitmektense hatırımızda kaldığı kadarıyla o âyetlerin ifade ettiği mânâlar üzerinde yoğunlaşabiliriz.

Meselenin bir diğer yanı da şudur: Teravihi, aradan çıkarma, bir an önce bitirip işine-gücüne bakma mülâhazasıyla değil, duyup hissederek ikâme etmeye çalışmak gerekir. Bazı kimseler sanki onun bir an önce bitirilmesi gerekirmiş gibi hem kısa sure ve ayetleri tercih etmekte hem de çok süratli okumaktalar. Böyle bir namazın kültür-fizik hareketlerinden ne farkı vardır? Namaz Allah için eda edilecek, her bir rüknünde O Yüceler Yücesi mülâhazaya alınacak, O’nun huzurunda bulunmanın âdâp ve erkânına yakışır tarzda yerine getirilecek, o huzuru ihlâl edecek tavır ve davranışlardan kaçınılacaktır. Yarı anlaşılıp yarı anlaşılmayacak şekilde hızlıca okunan Kur’ân, eğilmesiyle kalkması bir anda gerçekleşen rükû ve secde o huzura yakışmaz. Bu şekilde okunana Kur’ân denemeyeceği gibi kılınana da namaz demek zordur.

Hâsılı, Ramazan’ı bütün derinliğiyle duyabilmenin yolu evvela insanın, kendisinde o derinliği hâsıl etmesine bağlıdır.

Ramazan