Umumi seferberlik

Umumi seferberlik

Soru: Cemm u nefir zamanı ne demektir? Hükümleri nelerdir?

“Nefir” kelimesi Kur’ân’da değişik şekillerde geçer ve toplumun topyekün, kadın-erkek, yaşlı-ihtiyar hepsinin seferber olması mânâsına gelir. Olağanüstü olan bu hâli, fıkıh muvacehesinden değerlendirdiğimizde diyebiliriz ki, bir memleket dıştan, yabancı bir devlet tarafından işgal edilip limanları, tersaneleri, hava meydanları, otobüs garajları ve yolları tutulduğunda, cihad etmek sadece orduya değil kadın-erkek, yaşlı-genç herkese farz olur. Böyle bir durumda münadiler toplumun her kesimine seslenerek insanları cihada davet eder.

Meseleyi daha iyi anlamak için Asr-ı Saadet’ten birkaç örnek verelim. Asr-ı Saadet’te harp için ordular hazırlanırken, bir yandan da seferber olmaya dair umumi âyetler okunurdu. Zannederim, Ebû Talha ve Ebû Eyyûb el-Ensârî Hazretlerinin umumi seferberlik mevzuundaki tehâlük ve heyecanı herkesin malumudur. Bu iki sahabî de çok yaşlıydı. Hele torun sahibi olan ve o güne kadar Efendimiz (aleyhissalâtü vesselâm) uğrunda harb meydanlarından geri kalmayan Ebû Talha (radıyallâhu anh), atın üzerinde duramayacak derecede ihtiyarlamıştı. (O’nun Büreyhâ’da bir bahçesi vardı ki, Efendimiz onun ağaçlarının altında yer yer oturur, onun soğuk sularından içer ve hurmalarından yerdi. Bu çok güzel bahçeyi Ebû Talha da çok severdi. لَنْ تَنَالُوا الْبِرَّ حَتّٰى تُنْفِقُوا مِمَّا تُحِبُّونَ “En çok sevdiğiniz mallarınızdan Allah yolunda harcamadıkça ‘fazilet’ mertebesine ulaşamazsınız, Allah katında iyilerden olamazsınız, yani birr u takvaya nâil olamazsınız.” (Âl-i İmrân sûresi, 3/92) âyet-i kerimesi nâzil olunca Ebû Talha, âyeti düşünüp aklında değerlendirmiş ve Allah Resûlü’nün huzuruna gelip çok hoşlandığı ve sevdiği bahçesini sadaka olarak vereceğini söylemişti. Efendimiz de (aleyhissalâtü vesselâm), o bahçenin kendi fakir akrabalarına verilmesini söylemişti.[1] Bu arada şu hususu da belirtmekte fayda var: Herhâlde bize böyle bir bahçe lütfedilse onu ölene kadar saklar ve korurduk. O Nebiler Serveri (sallallâhu aleyhi ve sellem), bir kere hanemize teşrif etse ve bir yere otursaydı o toprak parçasını keser, bir kalıp hâline getirir ve sırtımızda taşırdık. İşte bu ölçüde cömert olan ve dışıyla, içiyle olgunlaşmış babayiğitlerden babayiğit Ebû Talha, umumi seferberlik zamanında da atının üzerinde zor dursa bile, harp meydanlarından geri kalmamıştı ve kalmayacaktı da...)

Evet, Ebû Talha’nın (radıyallâhu anh) hayatının her karesi amel ve aksiyonla dopdoluydu. Hele onun Uhud’da yaptıklarına bakınca, Allah (celle celâluhu) için seferber olmayı ne derece anladığı daha net görülecektir. Efendimiz (aleyhissalâtü vesselâm), yaralanmış bir hâlde iken kendisine oklar geliyordu. Ebû Talha’nın sadağında da oklar bitmişti. Efendimiz etrafı teftiş ederken başını her kaldırdığında Ebû Talha göğsünü Efendimiz’in önüne siper ediyor, oturup kalkıyor ve Efendimiz’i bir kalkan gibi korurken derin bir sevinç duyuyordu. Nebiler Serveri’ne bir şeyin isabet etmemesi için göğsünü, gelen oklara geriyor ve O’na bir şey olur diye tir tir titriyordu.[2] Bütün hayatı böyle geçen Ebû Talha “Ey mü’minler! Sizler gerek hafif, gerek ağırlıklı olarak hep birlikte seferber olunuz, Allah yolunda mallarınızla ve canlarınızla cihad ediniz. Eğer anlıyorsanız, sizin için hayırlı olan budur.” (Tevbe sûresi, 9/41) âyet-i celîlesini her duyuşunda harekete geçmiş ve cepheye koşmuştu. Ve bir keresinde de Kıbrıs’a gidiliyordu. Çok yaşlı olmasına rağmen, çocuklarına seslenerek kendisini atın üzerine bağlamalarını ve Kıbrıs’a öyle gitmek istediğini söylemişti. Sebebi sorulunca da Kur’ân’da Cenab-ı Hakk’ın umumi seferberlikten bahsettiğini ifade etmişti.[3]

Allah (celle celâluhu) yolunda seferber olmuş olanlardan Ebû Eyyûb el-Ensârî’ye (radıyallâhu anh) gelince onu bilmeyen yoktur. O, atın üzerinde duramayacak hâlde olmasına rağmen, İstanbul önlerine kadar gelmişti ki ölüm onun için âdeta âşıkın mâşukuna kavuşması gibiydi. Günümüz Müslümanlarının yer yer bu duyguyu aynı şekilde içlerinde duydukları da vâkidir. Şu kadar var ki, onlar tertemiz ve dupduru bir iklimde yaşamışlardı. Kimbilir onlar ölümü nasıl bir şevkle arzu ediyorlardı! Kimbilir belki bir mânâda Ebû Eyyûb el-Ensârî, dahası deyip, ölmeyi bile istemiyordu! İhtimal, güzel İstanbul’u fethederek oraya girmek, onun sokaklarında ezan sesiyle gerçek fethi yaşamak istiyordu. Nitekim İstanbul’a girildiğinde surların bir hayli dışında kalan Ebû Eyyûb Hazretleri, vefat ettikten sonra kendisinin götürülebileceği kadar İstanbul’un içlerine doğru götürülmesini istemişti. Öyle rivayet edilir ki Yezid’in en hayırlı işi de O’nun bu arzusunu yerine getirmesi olmuştu. Ordusunun önünde bu büyük sahabiyi getirip Bizanslıların, ne istediklerini sorması üzerine, Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin (radıyallâhu anh), Hazreti Peygamber’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) ashabından biri olduğunu ve vefat ederken kendisinin surlara ne kadar yakın gömülürse o kadar iyi olacağını tavsiyede bulunduğunu söylemişti. Sözlerine kendisinin surlara ne kadar yakın gömülürse gelecekte İstanbul’u fetheden yağız delikanlıların, leventlerin atlarının kükreme ve kişneme seslerini duymak istediğini de eklemişti. İşte buydu Hazreti Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin tavrı! O, اِنْفِرُوا “Seferber olun…” (Nisâ sûresi, 4/71) şeklindeki umumî seferberlik âyetine “Lebbeyk!” diyerek böyle cevap vermişti.[4]

Umumi seferberlik, memleket işgal edildiği zaman farz-ı ayn olur. Biz millet olarak Çanakkale’de bu seferberliği nim (yarım) olarak yaşadık. Bundan dolayı gelinlerimiz, analarımız, bacılarımız ve kızlarımız bomba taşıdılar, erkeklerimiz de yaşlı-ihtiyar demeden, yarım milyona yakını yollara dökülüp Allah adına memleketleri için seferber oldular. Netice itibarıyla da toprağımızı, ırzımızı ve namusumuzu çiğnetmemek için, dinimize dokundurmamak için çeyrek milyona yakın insanımızı yitirdik. Bizler bunun nasıl bir duygu olduğunu bilemiyor fakat bu savaşı destanlaştıranların yazdıkları satırlarda hissedebiliyoruz. M. Akif bu mevzu ile alâkalı iniltilerini bir yerde şöyle seslendirir:

Eşin var, âşiyânın var, baharın var ki beklerdin,
Kıyametler koparmak neydi ey bülbül, nedir derdin?

Ne zillettir ki: Nâkûs inlesin beyninde Osman’ın;
Ezan sussun, fezâlardan silinsin yâdı Mevlâ’nın!

Bana kalırsa şu andaki durum, Çanakkale’den bin beterdir. Günümüzde Müslümanı uyuşturacak ve uyutacak daha değişik bir durum söz konusu. Vâkıa, felâketlerin bazıları atlatılmıştır ama hem âdetullah olarak hem de tarihen sâbittir ki toplumumuzun kendini bulması, Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) nazarında matlup keyfiyeti kazanması, onun vereceği büyük mücadelelere bağlıdır.

Günümüz insanının, kendisini yenileyecek, mânevî ve ruhî olgunluğa ulaştıracak, kendi insanına hizmet götürecek, onları irşat edecek, haktan hakikatten mahrum, karanlık kabirler gibi, karanlık üstüne karanlık içinde kalan paslı bir kısım gönül ve vicdanlara nur-u Muhammedî’yi ulaştıracak mürşid ve mübelliğlere ihtiyacı vardır. Zaman, keyfiyet farklılığı göstermekle birlikte cemm u nefir yani umumi seferberlik zamanıdır. Herkes neyi varsa onunla seferber olmalıdır. Fabrikası olan fabrikasıyla, işi olan işiyle, zekası olan cevval ve faal zekasıyla, ilmi olan ilmiyle, idraki olan idrakiyle, enerjisi olan da enerjisiyle seferber olarak, inşâallah, bizim için mukadder olan yeni bir dirilişte payının olmasına çalışacaktır. Cemm u nefir budur ve günümüz de, keyfiyeti değişmiş olmakla birlikte, yine cemm u nefir günü sayılır.

[1] Buhârî, zekât 44, vekâle 15, vesâyâ 17, 26, tefsîr (3) 5, eşribe 13; Müslim, zekât 42, 43.
[2] Buhârî, menâkıb 18, meğâzî 18; Müslim, cihad 136, eşribe 143.
[3] İbn Hibbân, es-Sahîh 16/152; Ebû Ya’lâ, el-Müsned 6/138.
[4] Bkz.: İbn Hibbân, es-Sikât 3/102; el-Hâkim, el-Müstedrek 3/518.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.