Gayretullah

Bir deve kervanı yola çıkmış giderken yolda fakir bir dervişle karşılaşırlar. Derviş, kervancıbaşına kendisini de almalarını rica eder. Kervancıbaşı bu isteği kabul eder ve yola revan olurlar. Bir zaman sonra yolda haramiler kervanı basar ve neleri var neleri yok hepsini alırlar. Dervişe de malı olup olmadığı sorulunca, “Benim hiç param yok; ama kervancıbaşının değerli bir yeleği vardı, onu almayı unutmuşsunuz” der. Haramiler yeleği alırken kervancıbaşı hiçbir şey söylemez; ama dervişe çok gönül koymuştur. Öyle ya, ona o kadar iyilik yapmasına karşılık böyle bir tavırla karşılaşmıştır.

Bir zaman sonra, kervan ahalisi bütün varlığını kaybetmiş bir halde bekleşirken devletin askerleri çıkagelir. Haramiler derdest edilmiştir. Bütün gasbedilen mallar sahiplerine iade edilir. İşte o anda kervancıbaşı dervişe yanaşır ve der ki: “Baba, aşk olsun! Ben sana o kadar iyilik yaptım, sen de tuttun eşkıyalara benim yeleği haber verdin.” Derviş de der ki: “Oğlum, bu haramiler o kadar zulmettiler ki, baktım gayretullaha dokunmasına dört parmak kalmış. Senin yelek, işte o dört parmak yerine geçti.”

Evet, Allah (celle celâluhû) zalimleri iflah etmez. Ancak mazlumun Allah’ın gayretine dokunduracak liyakati kesbetmesi gerekir. Eğer o, bu seviyenin eri değilse ve yöneleceği kapıya tam yönelememişse ceza te’cil edilebilir. Bugün Müslümanlara revâ görülen zulmü ve bu zulmün gayretullaha dokunmasını da bu zaviyeden ele almak gerekir.

Bir mü’min yabancı dil öğrenirken gönlünün derinliklerinden içeri “İngilizcem, Almancam, Fransızcam olsun; kariyer yapayım; aranan adam ben olayım...” düşüncesi girerse ve bu, onun tek derdi haline gelirse Cenâb-ı Allah razı olmaz. Her şey “Onu nasıl anlatır, rızasını nasıl kazanırım?” duygu ve düşüncesine bina edilmelidir.

Bir transatlantikle yolculuk yapanlar için, güvenlik seviyesi ne kadar yüksek olursa olsun, bir kaza ihtimaline binâen gemiye flikalar koyuyorlar, can yelekleri ve işaret fişekleri koyuyorlar, acil kurtarma planları hazırlıyorlar... Şu dünya yolculuğunda öbür hayatımızı garanti altına almak için bir hazırlık yapmıyorsak buna ne denebilir? Muhtemel bir kaza için bu kadar hazırlık yapan bir insan, gelmesi yarın kadar kesin ebedî ahiret hayatı adına hazırlık yapmıyorsa o divane değil midir?

Sahih midir bilemiyorum; ama oldukça ibretli bir hikâyedir Hz. Ali’nin bir dehrî (materyalist) ile diyaloğu. Dehrî, Hz. Ali’ye “Bu dünyada boş yere yorulup duruyorsunuz. Ya cennet cehennem yoksa?” der. Hz. Ali’nin cevabı şu şekilde olur: “Sizin dediğiniz doğruysa ben bir şey kaybedecek değilim. Ama benim dediğim doğruysa ve cennet var ise siz ne kaybedeceğinizin farkında mısınız?”

Kırık Testi