Bir Düşüncede Devr-i Daim

Günümüzün hayat felsefesi, topyekün nesilleri, fıtrat kanunlarıyla karşı karşıya getirdi ve onlarla çarpıştırdı. Bugünün insanı, düşünceden tasavvura, tasavvurdan davranışlarına kadar, tabiiliğin karşısında ve yapmacıklarla iç içe... O, hiç düşünmeden hemen hayatın her kesiminde, fıtratı ve fıtrîliği hoyratça baltaladı ve kendini sun'ilik akımlarına kaptırıp gitdi. Düşünüp plânlamasında, düşüncelerini sisteme koymasında; yiyip içme ve yatıp kalkmasında, ferdî ve içtimâî bütün davranışlarında; talim ve terbiye gibi ruhu insanlığa yükseltme hamlelerinde ve bu hususdaki sistem ve metodunda; içtimâî ve iktisâdî problemlerini halletmesinde ve dünya ile alâkalı bütün iç ve dış politikasında hep kendinden kaçtı ve haricî kriterlerin tesirinde kaldı.

Ve hele modern ilim ve teknolojik gelişmeler, insanoğlunun gözlerini öylesine kamaştırdı ki, artık o, iki adım ötesini görememekte, ilim ve teknolojinin dışında hiçbir şeye tam güvenememekte, güvenmek bir yana; mevcut teknik imkânlarla her müşkülünü yenip, her problemini çözebileceğine inanacak kadar çarpık kanâatler taşımaktadır.

Halbuki Her türlü muvaffâkiyetin ilk şartı îman ve mücadele gücüdür. Gönlünü inançla donatıp, dimağını yüksek düşüncelerin meşcereliği hâline getiren kimseler, hayatın her dönemecinde ayrı bir huzur, ayrı bir hazza ererek kendilerini âdeta cennet bahçelerinde hissederler. Bu îman ve mücâdele gücünden mahrum gönüller ise, en küçük zorluklar karşısında sarsılıp ümitsizliğe düşmeye, cesaretlerini yitirip devre dışı kalmaya mahkûmdurlar.

Bugün dünyamızda, oldukça çaplı sayılabilecek bir varoluş kavgasının verildiği; bir ölçüde cehaletin kısmen yenildiği; yararlı bir kısım düşünce sistemlerinin geliştirildiği ve bu sistemlerin azimli, kararlı takipçilerinin bulunduğu, eğer bizim dünyamız için de geçerliyse, bir rönesansa temel teşkîl edebilecek ilmî materyal, düşünce birikimi, kültür ve san'at faaliyetlerinin ümit verici ve sevindirici bir noktaya ulaşmış olduğu; bugüne kadar durmadan alternatifsizliğiyle övünen küfür ve ilhadın fikir plânında bütün bütün iflas ettiği; mukallid ve gezginci ruhların, düşünce dilenciliğinden vazgeçip kendi dünyalarına seyahata karar verdikleri birer gerçektir ve bu millete hizmeti vazife bilenlerin başarı hanelerine kaydedilmesi gerekli olan önemli hadiselerdendir.

Ne var ki bütün bunlar, dünyalardan daha ağır bir ulu düşünceyi tahakkuk ettirmede, yapılması gerekli olan şeylerin sadece bir kısmını teşkil etmektedir. Gerçek güç ve tersyüz edilmez kuvvete gelince o, fikir urbasına bürünmüş her türlü heva ve hevesten sıyrılarak hak düşüncesiyle bütünleşmekte; her yeni teşebbüste şahsî arzu ve isteklerimizi bir tarafa iterek Hakk'ın hoşnutluğunu esas almakda; bilumum yetersiz ve tutarsız davranışlarımızın çehresinde Kudret-i Sonsuz'un başdöndürücü irade ve iktidârını müşahede edip, nefsânîlik, kendi kendimizi putlaştırma, Hakk'ın icraatında kendimize bir pay ayırma gibi şirklerden uzaklaşarak 'mülk senin, sikkeyi basan sensin; hüküm de sana aiddir' gibi yüksek idrâk ve nezîh bir anlayışta aranmalıdır.

Şu katiyyen unutulmamalıdır ki, hayata perestiş, ruhun sefilleşmesi ve insanın, insanî melekelerini kaybederek içten içe çürümesidir. Yaşama zevki, insanı yüceltecek duygular üzerine oturmuş bir dev, azim ve irâdenin başına indirilmiş bir balyozdur. Hayat tutkusu, ferdi bohemleşdiren bir maraz ve toplumun boynuna takılmış bir kementdir. Fert bu marazdan kurtulacağı, toplum da bu kemendi boynundan atacağı âna kadar, millet meflûç ve bahtsız vatan da bir 'dârülaceze'den ibaretdir.

Yükselip semâlar ötesine ulaşmak da, en yukarılardan yıkılıp, başaşağı bataklığa gömülmek de, bir imtihan gizliliği içinde insana tevdî edilmıştır. Kader-denk pozisyonunu değerlendiren her ferd, sonsuz irâdeden göreceği destekle, yükselip erilmezlere erebilmesine mukâbil; bu hamle ve bu destekten mahrum bahtsızlar hep dizlerini dövüp acı âkibetlerine ağlayacaklardır.

Ezelden beri ilâhî âdetler, varolduğu günden bu yana tekvînî emirler, hep böyle cereyan etmiş, böyle cereyan ediyor ve böyle cereyan edecektir. Bu ilâhî bir kanundur ve bu kanuna göre, insanın insanlık semâsına çıkabilmesi için, temiz niyet, sistemli düşünce, sarsılmayan bir azim ve sürekli gayrete ihtiyacı vardır. Bu hususlarda insanoğluna ilk yardım, o daha dünyaya gelmeden önce yapılmış, daha sonraki desteklerin de sözü verilmiştir. Artık ona, hemen her dönemeci itibariyle çeşitli lütûflara mazhar olacağı bu sırlı hayat yolculuğunda, sadece döne döne yükselmek kalıyor.

Sızıntı, Nisan 1994, Cilt 16, Sayı 183