Fethullah Gülen ve Dünyaya Yayılan Türk Okulları

sadece Türk Millî Eğitim Bakanlığı tarafından değil, bulundukları ülkelerin haber alma servisleri tarafından da sürekli kontrol ve teftiş edildiğini belirtiyor (Webb, 107). Okulları teftiş edenler, bu kurumlarda ne iddia edildiği gibi beyin yıkama, ne de siyasî ve rejim karşıtı propaganda izine rastlamış değiller. Ayrıca, bu okullardan mezun olan çok sayıda insan, yıllardır kamu sektöründe ve özel sektörde çalışıyor ve şu ana kadar hiç birinden bu konuda bir şikâyette de bulunulmamış. Gülen, suçlamalara cevabını şöyle bağlıyor:

Ülkemizden 2 Cumhurbaşkanı, başbakanlar, bakanlar, milletvekilleri, ilim adamları, yüksek rütbeli emekli askerler, gazeteciler ve daha başka her görüşten, her seviyeden binlerce insan bu okullara gitti, onları gezdi, gördü ve geri döndüler. Okulların bulunduğu ülkelerden ve Türkiye'den gidip bu okulları görenlerden, iddia edildiği şekilde tek bir şikâyet gelmiyor; aksine, istisnasız hepsi bu okullardan övgü ile bahs ediyorlar (Webb, 105-106).

Fethullah Gülen, geçmişin mirasından baskıcı, yosun tutmuş ve aslî gayesini ve ruhunu yitirmiş unsurların asla alınamayacağını söylüyor; fakat buna karşılık, aynı mirasta, yeni nesillerin geleceği inşada kullanmaları gereken özgürleştirici ve insanî pek çok unsurun bulunduğuna da dikkat çekiyor. Ona göre, mevcut şartları çok iyi değerlendirmek ve önceki nesillerin tecrübelerinden de istifade etmek gerekmektedir (Pearls of Wisdom, 45). Açık ki onun düşüncesi, Türkiye'deki siyasî akımlar ve bu akımlar üzerinde cereyan eden tartışmalarla meşgul değil; bunun yerine o, bütün dünya toplumlarını kucaklayacak bir eğitim vizyonu geliştiriyor. Ve, bu vizyona göre şekillenecek bir dünya için mü'minlerin rolüne dikkat çekiyor: "Dünyamız adına 18'inci asır özünden uzaklaşanların ve muhakemesiz mukallitlerin; 19'uncu asır, kendini değişik fantezilere kaptırmış, geçmişiyle ve tarihî dinamikleriyle zıtlaşanların; 20'inci asır, bütünüyle yabancılaşanların, kendini inkâr edenlerin çağı olmuştur. Dört bir yanda tüllenen emarelerin teyidiyle, 21'inci asır ise, bir inanç ve inanmışlar asrı olacaktır." (Towards the Lost Paradise, 103)

Gülen, geleceği inşa edecek eğitimle meşgul. O, ıslah ediciler arıyor; yani, insanın hem fizikî, hem fizikî olmayan yanlarını kuşatan bir değerler sistemiyle donanmış insanların yetişmesini arzuluyor ve bunların toplumlarda meydana getirebilecekleri değişiklikleri bekliyor. Onun meşgul olduğu eğitim, tabiatı gereği, her şeyden önce ferdî dönüşümü esas alıyor. Bu fertler, ona göre, sınırlı ve parçalı düşünmekten kurtulmuş, muhasebe ve iç disipline sahip fertler olmalıdır. Ancak böyle fertlerdir ki, toplumlara müsbet anlamda kalıcı katkı sağlayabilirler:

Dünyayı düzeltmeye kalkanlar, önce kendilerini düzeltmelidirler. Evet, önce içlerini kinden, nefretten, kıskançlıktan, dışlarını da her türlü uygunsuz davranışlardan temiz tutmalıdırlar ki, çevrelerine misal teşkil edebilsinler. Kendi içini kontrol edememiş, nefsiyle savaşamamış, duygu âlemini fethedememiş kimselerin etrafa sunacakları mesajlar, ne kadar parlak olursa olsun, ruhlarda heyecan uyarmayacak, uyarsa da, sürekli tesir bırakamayacaktır. (The Necessity of Interfaith dialogue: A Muslim Approach, 30)

Toplumdaki kriz, rakip eğitim sistemleri ve felsefeleri arasındaki işbirliği eksikliğinden kaynaklandığı için, Gülen'in teklif ettiği yeni eğitim modeli, problemi kökünden çözmeğe yönelik bulunuyor. O, bu modelin, daha istikrarlı ve iç barışı sağlamış toplumlar inşa etme adına çok güçlü bir ümit olduğu inancında. Bu yüzden de, eğitim reformu, onun için toplumlarda gelişme ve terakkinin anahtar kavramını oluşturuyor.

Türkiye'de olsun, Kırgızistan'da olsun veya Danimarka, Brezilya gibi başka ülkelerde olsun bütün okullar, tarihin çerçevelediği bir ortamda, fakat bu çerçeveyi aşmayı da hedeflemiş insanî bir temel üzerinde yükseliyor. Kuşkusuz aralarında, bulundukları ülke şartlarına göre farklar olmakla birlikte, bu insanî temel, hepsinin ortak noktasını oluşturuyor.

Gülen, bu temeli şöyle ifade ediyor: "Bir insanın insanlığı, öğrenip öğretmek ve başkalarını aydınlatmakla belli olur ve ortaya çıkar. Bilmediği halde öğrenmeyi düşünmeyen; öğrendikleriyle kendisini yenileyip başkalarına da örnek olmayan, sureta insan görünse de, sireti (asıl mahiyeti) açısından düşündürücüdür!" (M. Fethullah Gülen: A voice of Compassion, Love, Understanding and Dialogue, 5) Gülen, bu insanî temeli, bilimsel çalışma, sanat, edebiyat, sosyal bilimler, karakter inşası ve en geniş anlamıyla maneviyat malzemeleriyle karıyor. Dolayısıyla, bu okulların öğrencilerinin üniversite sınavlarında sürekli üstün başarı göstermeleri ve Uluslararası Bilim Olimpiyatları'nda Matematik, Fizik, Kimya ve Biyoloji gibi sahalarda şampiyonlar çıkarmaları asla sürpriz olmuyor.

Bu okulları, dünyadaki benzerlerinden ayıran en önemli faktör, karakter inşasına verilen önem. Gülen, okulu, öğrencilerin sadece bilgi ve hüner kazandıkları değil, hayat hakkında sorular sordukları, eşyanın manâsını anlamaya çalıştıkları, hayata belli bir katkıda bulunmayı düşündükleri ve hayatı, bu dünya ile öbür dünya arasındaki münasebet çerçevesinde algıladıkları bir laborutar olarak görüyor. Bundan da öte, eğitim üzerine yazdığı bazı yazılarında okuldan yarı dinî terimlerle söz ediyor ve ona kutsal faaliyetlerin kutsal mekânı olarak bakıyor: "Mektep, hayatî hadiselerin üzerine irfan hüzmeleri göndererek onları aydınlatır ve talebelerine çevrelerini kavrama imkânı hazırlar. Aynı zamanda, gayet hızlı olarak eşya ve hadiseleri keşfetme yolunu açar ve insanı düşünce bütünlüğüne, tefekkürde istikamete ve çokta teke götürür. Bu manâda mektep, ayn-ı mabettir ve o mabedin azizleri de muallimlerdir" (Towards the Lost Paradise, 98).

Bilimsel çalışmaları karakter inşası, sosyal şuur ve aktif maneviyatla iç içe ele alan bir eğitim modeli, eleştirmenlere bir hayli idealistçe, hattâ ütopik gelebilir. Fakat okullar arasında kısmî seviye farklılıkları olmakla birlikte, diyebiliriz ki, Gülen'in tasarladığı eğitim sistemi, bu okullarda uygulanmasını bulmuş ve okullar, Gülen'in beklentilerini büyük ölçüde gerçekleştirmiş görünüyor. Bundan olacak ki, meselâ Bişkek'te ziyaret ettiğim bir orta okula kayıt için müracaat eden 5000 öğrenciden sadece 250'si kabûl imkânı bulabiliyor.

Ali Ünal, Bir Portre Denemesi, Nil Yayınları, İstanbul, 2002


Ergün, Abdullah, Medya Aynasında Fethullah Gülen, Merkür Yayınları, İstanbul 1999