Fethullah Gülen'in Din ve Bilim Yorumu: Din Bilimsel Bir Yaklaşım

Birçok çağdaş İslam düşünürü dinle bilim arasındaki ilişkiyi irdelemiştir. Bu konu sadece bilim çevrelerinde değil diğer Müslüman düşünce grupları arasında da hızlı bir şekilde güncellik ve popülarite kazanmaktadır. Müslüman oldukları için, bu çevreler doğal olarak konuyu ilk önce İslami bir bakış açısıyla tartışmak ve sorgulamakla ilgilenirler. Hatta, günümüzde birçok Müslüman ülkede eğitimli her Müslüman çevrenin, dinle bilimin ilişkisini konu alan bazı meselelerle ilgilendiği söylenebilir.

1970'lerdeki sözde küresel İslami uyanıştan beri Müslüman dünyasındaki dini gelişmeleri yakından takip edenler, son yıllarda Müslümanların din ve bilim ilişkisiyle ilgili konulara artan ilgisinin İslam'ın din, kültür ve medeniyet boyutuna olan geniş ilginin bir parçası ve parseli olduğunu gözden kaçırmayacaklardır. İslami tarzda bir din ve bilim anlayışının ortaya çıkmasında etkin rol alan insanların çoğunluğu itibariyle, dinle ilgili gerçek bilim adamları olması İslam dünyasında meydana gelen fikri dönüşümün yoğunluğunu ifade etmektedir. Üzülerek söylenmelidir ki, konuyla ilgili var olan literatür ancak mevcudun küçük bir yansımasından ibarettir. Günümüz İslam anlayışı üzerine Batıdaki uzmanlık, bütün disiplinler arasında belki de en laiği olarak kabul gören bilimde olduğu üzere, İslam dünyasında yer alan entelektüel ve dini boyuttaki diğer modern manifestoları es geçerek İslam'ın günümüzde politik boyutuna odaklanmaktadır.

Başka bir talihsizlik de, din ve bilimde fikri anlayışa sürekli artan popüler Müslüman ilgisinin düzgün bir akademik ve araştırma programının kurumsallaşması tarzında karşılık bulamamış olmasıdır. Şu anda uygulanmayan ve faydalı olabilecek programlar, yüksek öğretim kurumları ve eğitim müfredatlarında konunun tanıtılması ve insanların dinle bilim arasındaki pek çok farklı boyutu olan ilişkiyi anlamalarını sağlamak için tasarlanmış araştırma merkezlerinin kurulmasıdır. Batıda Yahudi-Hıristiyan dünya görüşüyle birlikte din ve bilim alanındaki çalışmaları konu alan birçok merkezi akademik organizasyon ve yayın varken, bu tip çalışmalara Müslüman dünyasında çok az rastlanmaktadır.

Bu altyapıya karşılık, bu makale, din ve bilim konularında çağdaş Müslüman bir din adamının konuya bakışını anlatmayı amaçlamaktadır. Burada bahsedilen dini kimlik sadece kendi ülkesinde değil aynı zamanda Türkçe konuşulan Orta Asya cumhuriyetlerinde de etkili olan samimi bir Türk âlimi, eğitimci ve çok popüler bir vaiz olan Fethullah Gülen'e aittir. Müslüman bir din adamının din ve bilim üzerine düşüncelerinin ortaya çıkarılması çok mühimdir. Bu konunun ehemmiyeti günümüz Müslüman anlayışının sadece Batı eğitimi almış Müslüman akademisyenler ve bilim adamlarının kontrolünde olmasında yatmaktadır. Bugünün İslam dünyasında ister geleneksel isterse modern eğitim almış olsun din adamları arasındaki önemli düşünürlerin din ve bilim konularındaki yorumlarına pek sık rastlanmamaktadır. Fethullah Gülen kesinlikle, küçük bir azınlık olan bu tür din alimlerinden birisidir. Fikirlerini önemli kılan, din ve bilim konusuyla fikri boyutta tam olarak ilgili ve son derece bilgili olan çok saygıdeğer bir din adamı tarzına sahip olmasıdır.

Fethullah Gülen'in Fikri Yapısı

Eğitimi ve düşünsel ürünleri ışığında Fethullah Gülen, geleneksel dini ilimlerden derinden, en iyi şekilde beslenen ve aynı zamanda çağdaş Batı bilgisine oldukça hâkim bir âlim olarak tanımlanabilir. Türkiye'de, Erzurum'da küçük bir yerleşim yeri olan Hasan kale'nin Korucuk Köyünde dünyaya gelen Fethullah Gülen erken yaşta, hadis, Kur'an ve fıkıh alanlarında geleneksel bir eğitim almıştır, dile ve Tasavvuf şiirine karşı özel bir sevgisi vardır. Arapça ve ilk olarak babasından öğrendiği Farsçada ciddi yetkinliği bulunmaktadır. Kendi çabaları ve babasının manevi çevresi sayesinde, on yaşında bir çocukken maneviyat dersleri aldığı mutasavvıf ve şair Muhammed Lütfi Efendi (vefatı 1954)'den ziyadesiyle etkilenmiştir. Fethullah Gülen'in manevi ve fikri yapısına büyük ölçüde katkıda bulunan bir diğer modern Türk düşünürü ve ruhani kimlik ise Müslüman dünyasında çok takdir edilen bir Kur'an yorumu olan Risale-i Nur'un yazarı Said Nursi (1876-1960) dir. Fethullah Gülen henüz okul döneminde iken bu eserle tanışmıştır. Yazılmasında modern bilimin İslam inancına saldırısına karşılık müdafaa amacı da taşıyan bu eser, Fethullah Gülen'in din ve bilimde bilgilendirici görüşleri üzerinde etkili olmuştur. Daha 20 yaşına gelmeden Fethullah Gülen hem geleneksel İslami öğrenimiyle hem de Batı edebiyatı ve felsefesiyle yoğrulmuştur. Düşünsel temelleri ve kökleri erkenden alınan bu eğitim üzerine kurulmuştur.

Fethullah Gülen İslam ilimlerinde bilgisi ve modern düşünsel fikirlere duyduğu akademik ilgi ile temeyyüz etmiş bir âlimdir. Birçok yazısında Batıdaki din ve bilim ilişkisi tarihi üzerine, en azından bazı dönemleri hakkında, gayet bilgili olduğu görülür. Aynı zamanda, herkes onlarca yayınlanmış eserinden Fethullah Gülen'in modern bilimin ilkelerine hâkim olduğunu, ayrıca modern bilimin başarılarının ve sınırlarının farkında olduğunu rahatça görebilir.

Fethullah Gülen'in Din ve Bilim Yaklaşımı

Fethullah Gülen'in din ve bilim ilişkisinin genel anlamı ile alakalı birçok konuda açıklamaları bulunmaktadır. Ancak bu makale sadece üç noktada yoğunlaşacaktır; 1) din doğruları ve bilimsel doğrular arasındaki ilişki, 2) modern bilimin tabiat yorumuna İslam'ın bakışı, 3) Kur'an'ın bilime yaklaşımı. Fethullah Gülen'in bu konulara dair görüşleri İngilizceye çevrilmiş nadir yapıtlardan The Essentials of Islamic Faith kitabında yer almaktadır. Bu çalışması ve bilinen diğer çalışmaları Fethullah Gülen'in dini ve bilimsel konulara genel yaklaşım tarzını ortaya koyar. Öncelikli ilgisi tabii ki dinidir. Fethullah Gülen, bilime ilahiyata yardımcı bir rol biçen anlayışa karşı İslam'ın dini konumunu muhafazayı esas almaktadır. Ona göre, İslam'da din ve bilim asla eşdeğer tutulmamalıdır. Bilimin din karşısındaki tavrı daha sonraki bölümlerde ele alınacaktır.

Fethullah Gülen'in din-bilim ilişkisi tartışmasında entelektüel açıdan etkilendiği en önemli kaynakları ancak eserlerini dikkatle okuduğumuzda fark edebiliriz. Görüşlerini Kur'an ve Hadis-i Şerifler temelinde ele alan Gülen'in, tabiatın ruhani anlamına dair yaklaşımı çok açık bir şekilde geleneksel tasavvuf etkilerini yansıtmaktadır. Tabiat hakkında 'İlahi isimlerinin tecelli ettiği bir saltanat, mücessem bir kitab-ı mukaddes ve kitab-ı kebir-i kainat'dır şeklinde düşünceler ileri süren Fethullah Gülen, İbn Arabî'nin ve diğer büyük mutasavvıfların görüşlerini dile getirmektedir. Yazıları fikri eğilimlerinin çağdaş Batı düşüncesiyle tanışıklığının etkilerini taşıdığını açıkça göstermektedir. Modern bilimin tabiatının İslami kritiği gibi konularda Fethullah Gülen'in, çağdaş bir bilim felsefecisi olan Karl Popper ve geleneksel bir Fransız bilim filozofu olan Rene Guenon'ın görüşlerine değindiği bilinmektedir. Ancak çağdaş Batı düşünürlerine yaptığı göndermeler hep kısa ve öz olmuştur. Tüm tezinin içeriği itibariyle böyle olmasında temel sebep, öncelikli ilgi alanının ilahiyat ve ruhaniyat olmasıdır. Zira, birtakım Batı düşünürlerinin bilimsel ya da felsefi görüşlerinden belli alıntılar sadece dini tezi ifade ya da destekleme mahiyetinde kullanılmıştır.

Gülen'in din ve bilim hakkındaki fikri çizgisinde en çok tasavvufun etkin olduğu görülmektedir. Açıkçası, herhangi bir tasavvuf sistemine (tarikat) müntesip olmadığı bilinse de, tasavvufun fikri öğretileri ve ruhi etkilerine büyük hayranlık duyan bir Allah adamıdır. Tasavvufa duyduğu derin fikri sadakat tasavvuf kavramları ve uygulamaları üzerine yazdığı güncel eserlerinde görülebilir. Ancak tasavvuf doktrininin Fethullah Gülen'in dini bilim felsefesi üzerindeki etkisinin boyutu bu makalenin konusunun dışındadır. Fakat tasavvufun ilkelerine dair yorumlarından, İslam'ın ruhani boyutunun varlığın derin anlamının bilgisine giden yol olduğu konusunda kesin bir kanaate sahip olduğu anlaşılmaktadır. Dahası, Fethullah Gülen'e göre, bir insanın dini ve entelektüel hakikatleri anlayışını derinleştiren ve zenginleştiren şey, varlığın işte bu ruhani bilgisidir. Bu görüşlerin ışığında, Gülen'in din ve bilim arasındaki ilişki konusuna bakışı öncelikle temel tasavvufi düşünceye derinden bağlılığıyla şekillenmiştir diyebiliriz.

Dini ve Bilimsel Hakikatlerin Doğası

Önce Gülen'in din ve bilim hakikatlerinin doğası konusuna yaklaşımını ve bu iki çeşit hakikatin karşı karşıya gelmesi ya da uyumlu bir kavramsal ilişkinin olması ihtimalini gözden geçirelim. Din ve bilim doğruları arasında istenen tam bir ilişki üzerine düşüncelerini tartışmadan önce Fethullah Gülen'in 'doğru' anlayışını netleştirmek daha uygun olacaktır.Ona göre, 'Hakikatler insan aklının ürettiği şeyler değildir. Hakikatler, insandan bağımsız bir biçimde bulunur ve insanlığın görevi onu aramaktır.'[1] Dolayısıyla Fethullah Gülen nesnel doğrunun büyük ölçüde din adamları ve filozoflar tarafından sunulacağına inanır. Bu doğrular bireyin öznel deneyiminin sınırlarından etkilenmez, sadece insanlar tarafından keşfedilmeyi bekler.

Fethullah Gülen doğruları ikiye ayırır: mutlak doğrular ve izafi doğrular. Mutlak doğrulardan, sabit ve daimi doğrular oldukları için 'değişmeyen' ve 'algılanan dünyanın üzerinde var olan' doğruları kastetmektedir.[2] Mutlak doğrular bilimin metodolojik sınırlamalarının nitelikleriyle bilemeyeceği tek alan olan var olmanın özünü konu alır. 'Modern bilimsel tavrın' var oluşun ötesindeki gerçekliği bulmaya ve açıklamaya çok uzak olduğunu vurgular.[3] Fethullah Gülen için, Kur'an'daki ve peygamber hadislerindeki doğrular tabiatta mutlaktır.[4] Buna karşın, izafi doğrular tabiatta değişken, geçici ve kesin olmayan bir biçimde bulunur. Gülen, 'bilimsel doğrular' terimini kullanarak bilim tarafından keşfedilen ve kurulan doğruları ya da gerçekleri kastetmektedir. Ancak, 'İlim ve fenler devamlı değişmekte, bugün doğru kabul edilen çok şeyin, yarın yanlış olduğu ortaya çıkmakta... sürekli yenin azariyeler üretilmekte ve bir ilim adamının hakikat diye takdim ettiğini bir başkası pekala çürütebilmektedir.'[5] cümlesini ekler. Bilimsel doğruların neden izafi olduğunu açıklarken, bilimin çalışma alanlarının bilgisi için ampirik veriye ve bu verinin rasyonel yorumlanmasına olan bağımlılığına dikkat çeker. İnsanlığın gerçeği arayışında bilimsel metodolojinin sınırları, Gülen'in modern bilimsel tavır üzerine İslami eleştirisi ile birlikte tartışılacaktır.

Kur'an ve peygamber hadislerindeki doğruların mutlak olduğunu ve bilimsel doğruların izafi olduğunu iddia ederken Fethullah Gülen, dini ve bilimsel doğrular arasında olması gereken uygun ilişkileri de ifade etmek için felsefi bir zemin sunmaktadır. En çok sorulan sorulardan biri dini ve bilimsel doğruların illaki birbirine zıt, birbiriyle barışık ya da uyum içinde olup olmadığı sorusudur. Prensipte Gülen'in görüşü iki çeşit doğrunun birbiriyle asla zıt olamayacağı şeklindedir, ancak 'prensipte zıtlığın olmaması'yla ne demek istediğini netleştirmeliyiz. Ona göre,

Bilimin el yordamıyla üzerinde çalıştığı kâinat, esasen Cenâb-ı Hakk'ın kudret ve irade'siyle yazdığı ve bir plân, program, ölçü ve dengeye göre tanzim ettiği eşya ve hâdiseler kitabı; gerçek ilimler ise, Allah'ın kâinattaki icraatından, kâinattaki İlâhî kanunlarla eşya ve hâdiselerin münasebetinden süzülmüş raporlardan ibarettir. Bundan başka, Allah'ın bir de Kelâm sıfatından gelen Kur'ân kitabı vardır ki, Allah (cc), bu Kitabı'yla kâinatı anlatır, kâinattaki eşya ve hâdiselere ışık tutar. Kâinatı bir düzen ve ahenk içinde kuran Yaratıcı, kurduğu bu düzeni Kur'ân'la ifade eder. İnsan da, bu iki kitabın bir başka biçimde yazılmış şeklidir. Kur'ân, kâinat ve insan, bu şekilde Allah'ın isim ve sıfatlarının değişik şekillerde tecelligâhı olarak, birbirleriyle fevkalâde bir iç bağlantı halinde, birbirlerini şerh ve izah eden ve neticede Allah'ı tanıtan üç küllî muarrif, üç küllî kitaptır. Şimdi, bu üçü nasıl birbirine ters olabilir, nasıl birbirini nakzeder ve nasıl birbirinden ayrı düşünülebilir?[6]

Bu cümleler Gülen'in nihai kaynağı tek ve aynı ilahi kaynak olduğu için bilimsel ve dini doğruların çatışma içinde olmayacağına dair sıkı inancını açıkça ifade etmektedir.

'Bilimsel Doğru'larla mevcut dini doğruların çatıştığı durumlar ortaya çıktığında ve uyumlu bir nokta bulunmadığında Fethullah Gülen Müslümanların nakli olanı akli olana tercih etmelerini söyler. Fethullah Gülen'in bu duruşu bilimsel doğruların nihai değerine dair felsefi inancıyla tutarlılık arz eder. Vahyi dinin mutlak doğruları, bilimsel doğruların geçerliliği konusunda nihai karar merciidir. Bunların doğrultusunda, bilimsel gerçekler temelde sadece teoriden ibarettir. Zaten 'doğru' olsalardı bilim ve din arasında çatışma olmazdı.

Bilimsel doğruların kaderini belirleyecek son söz dinin mutlak doğrularıdır. Bilimsel çevrelerde geniş ölçüde kabul edilen ancak dini doğrularla uyuşmayan bilimsel doğrular er ya da geç bizzat bilim tarafından çürütülecektir. Fethullah Gülen izafi doğruların mutlak doğrulara hizmet etmesi gerektiği konusunda ısrarcıdır. İzafi doğrular, doğru olarak kabul edilmek üzere nihai durumları itibariyle mutlak doğrular ışığında sorgulanıp, epistemolojik geçerlilik kazanıncaya dek, bu yardımcı role vurgu yapılması gerekmektedir.

Gülen, mutlak ve izafi doğrular arasındaki ilişki ışığında bilimsel doğruların dini doğruların kökenlerine hizmet etme rolünde ısrarcıdır. Eğer felsefe klasik din bilginlerinin arasında din biliminin hizmetçisi olarak kabul edildiyse günümüz dünyasında da, Gülen bilimin böyle bir rolü oynaması gerektiği fikrindedir. 'Bilim ve ortaya koyduğu gerçekler İslam'ın gerçeklerini açıklamak için kullanılmalıdır'[7] der ve şöyle devam eder: 'ilimi ve bilimsel gerçekleri tanıtmaktaki öncelikli amacımız Allah rızasını kazanmaktır.'160[8] Ayrıca, Fethullah Gülen'in 'modern bilimsel gerçeklerle dini doğrulamaya ya da güvenilirliğini desteklemeye' uğraşan günümüz Müslümanları arasındaki çeşitli bilimsellik eğilimlerine karşı da oldukça mesafeli olduğu görülür. Bilimin dinden üstün olduğunu öne süren bu tavra karşılık Gülen şu güçlü yargıyı öne sürmektedir:

Tavrımız açık olmalıdır o da şudur: bilim ve bilimsel gerçekler Kur'an'la ve hadislerle farklılaştığı ya da ayrıldığı ölçüde yanlıştırlar. Hatta, kesin kabul edilen bilimsel gerçekler dahi iman hakikatlerini ayakta tutacak direkler olamaz.[9]

Bilimsellik eğilimi tüm İslam dünyasında var olsa da, Gülen'in bu konudaki eleştirisi çok açık bir şekilde kendi Türk toplumuna yöneliktir. Toplumun hatalı olduğunu düşündüğü üç önemli grubuna seslenmek istemiştir. İlk grup bilim adına dini reddeden ateist ve laik gruptur. İkinci grup dine de bilime de inanan ama ikinci olguyu birinciye üstün tutma eğilimi olan gruptur. Üçüncü grup din doğrularını savunmak için bilime yer vermekte eleştirel olan Müslümanları kapsamaktadır. Fethullah Gülen üç görüşü de İslami bakış açısından kabul edilemez görüp reddetmiştir. Fethullah Gülen'e göre birinci gruptaki materyalistlerin ve din karşıtı insanların dine ve bilime yaklaşımları şöyledir; bu insanlar dini reddetmek ve kendi düşüncelerini yaymak için bir araç olarak bilimi sömürmeye heveslidirler. Bilimi sömürmelerinin sonucu olarak 'birçok insanın aklını karıştırmış ve kirletmişlerdir'.[10]

Bu sömürünün karşılığında, Fethullah Gülen, Müslümanları bilim alanında çalışmaya ve dini savunan tezlerini kullanarak aynı bilimsel gerçeklerle bu gruba karşı koymaya davet eder. Fethullah Gülen insanları şuna ikna etmeye çalışır: eğer bazı insanlar dinden soğutma adına bazı bilimsel bulguları yorumluyorsa o zaman başka insanlar da aynı bilimsel konuyu bilimin ve teknolojinin İslam'ın temel özelliklerine aykırı olmadığını göstermek için kullanabilirler. Aslında, bilim din tarafından yönlendirilirse insanlara doğru yolu gösterebilir. Böyle bir tarzdan uzak duran üçüncü grup insanlara eleştirisi ise; dini bakış açısından böyle bir yaklaşımda (dini savunmak için bilime yer vermek) hiçbir sorun olmadığı yönündedir. 'Ancak' diye devam eder 'İnsanlar materyalizmle ve ateizmle mücadele etmek için böyle gerçeklere tam hâkim olmalıdırlar.'[11] Bilimi dinin hizmetine almalılar ancak bilimi ikinci grubun yaptığı gibi dini gerekçelendirmek için kullanmak farklıdır, noktasını açıklığa kavuşturmaya çalışmıştır. Müslümanlar dini doğruların bilimden bağımsız olduğunu akıllarında tuttukları müddetçe ve din doğrularının bilimsel doğrulardan üstün olduğunun farkında oldukları müddetçe bilimsellik hatasına düşmeyeceklerdir.

Modern Bilimin Doğaya Yaklaşımı

İkinci konumuz Fethullah Gülen'in modern bilimin doğaya yaklaşımı üzerine din ve bilimsel görüşleriyle ilgilidir. Fethullah Gülen sınırlarının tamamen farkında olunduğu sürece tabiat çalışmalarında modern bilimsel metodun geçerliliği ve meşruluğunu kabul etmekte tereddüt etmez. Ona göre, gözlem metodu fiziksel duyularımızla algılanan dünyayı incelemek için kullanıldığı sürece doğru ve uygundur. Benzer bir şekilde modern bilimsel metodun çekirdeğini oluşturan gözlem metoduyla birlikte tümdengelim, tümevarım, ve analitik sebeblilik ilkelerinin temel olduğu rasyonel metotlar kendi alanlarında çok yetkindirler. Gülen şundan da çok emindir: modern bilimsel metodoloji 'var oluşun özüne'[12] girmek ve bunu anlamak noktasında yeterli değildir. Bilimin yetersiz kaldığı alanın üzerinde bir gerçeklik vardır. Varoluşun özüyle ilgili gerçekliği çıkarmakta bilimin bu eksikliği, özellikle gözlem metotlarının sınırlamaları düşünüldüğünde Gülen için çok önemli bir noktayı oluşturur.

İnsan aklı doğada var olan değişmeyen gerçekliği kesin olarak bilmek için büyük bir arzu duyar, ancak gözlem metotlarına dayanarak değişmeyen gerçekliği bulmak noktasında yetersizdir. Mesela, akıl her şeyin var oluş kökenleri hakkında gerçekliği, özellikle evrenin kökenlerini keşfetmeyi arzular. Ancak Gülen'in de belirttiği gibi bilim kökenlerle ilgilendiğinde 'yaptığı şey sadece olayların nasıl meydana geldiğini açıklamaktır'.[13] Bilim aklı tatmin edecek şekilde köken sorusuna hiçbir zaman gerçekten cevap veremez. Bilim var oluşun kökenlerini açıklarken karşılaştığı zorluğu 'tabiat', 'kendiliğinden ortaya çıkma', 'gereklilik', 'şans', 'tesadüf' gibi fikirler ve kavramlar ortaya atarak aşmaya çalışır.

Gülen'e göre bilimin, disiplin olarak bütün gerçeğin bilgisinin peşindeyken metodolojik sınırlarını bilerek, ebedi ve mutlak doğruların epistemolojik alanı ve imkanlarının üzerinde olduğunu kabul ederek kendi ilkelerine sadık kalması çok önemlidir. Böyle felsefi bir farkındalık din ve bilim arasındaki ilişkilerdeki uyumu ve meşruluğu korumak adına çok önemlidir. Dahası, meşru rolüne ve akademik bir disiplin olarak işlevine sadık kalarak ve dinin görevini gasp etmeyerek bilim kendi değerinin farkına varabilecektir.[14] Açıkçası, bir din adamı olarak Fethullah Gülen'in, teori ve pratikte tabiata bilimsel yaklaşımın sınırlarının ortadan kaldırmasına yönelik dini bir tavrı bulunmaktadır. Bütün bu görüşler ışığında, din adına bilimsel olanın ötesinde bir sorgulama alanını muhafaza etmeye çalıştığını söyleyebiliriz. Özellikle Kur'an'da ortaya konduğu gibi ilahi ifşaatların en önemli görevi insan aklının kendi başına keşfedemeyeceği doğrularla insanları bilgilendirmek ve aydınlatmaktır.

Kur'an'ın Bilime Karşı Tutumu

Bu makalede bilim ve din konusunda ele alacağımız üçüncü ve son mesele Kur'an'ın bilime yaklaşımıdır. Gülen'e göre eğer Müslümanlar bilimsel çalışmaların Kur'an'dan bağımsız ve ayrı ele alınması gereken bir alan olduğunu düşünüyorlarsa çok büyük bir hata içindedirler. Bilim Kur'an'da yer alan epistemolojik ve etik ilkelerle ve değerlerle incelenmelidir. Gülen'in kastettiği şey Kur'an'ın doğa çalışmaları için felsefi altyapı sunmasıdır. Gülen, Müslümanların Kur'an'ın özellikle bilimle ilgili olarak bilgi kaynağı olma görevi ve rolünü yanlış anlamaları konusunda çok endişelidir. Bu sebeple, kendisine yöneltilen 'Kur'an her bilgiyi içerir mi?' sorusuna cevap verirken meseleyi çok geniş bir çerçevede ele alır. Bu sorunun cevabı, Kur'an'da böyle söylendiği için, olumludur. Ayet bu durumu şöyle açıklar:

Gaybın anahtarları O'nun yanındadır, onları ancak o bilir. Karada ve denizde ne varsa bilir. Bir yaprak düşmez ki, yerin karanlıkları içine dane girmez ki O bilmesin. Ne bir yaş, ne bir kuru yoktur ki, o her şeyi açıklayan kitapta bulunmasın.[15]

'Her şeyi açıklayan kitap' derken Kur'an'ın ne anlatmaya çalıştığını anlamak için Fethullah Gülen, Kur'an'ın bilinen ilk en iyi yorumcuları, İbni Mesud ve İbni Abbas'ın fikirlerine ve 15. asırda yaşamış Mısırlı alim Celaleddin es-Suyuti'nin görüşlerine başvurur.[16] Üçü de Kur'an'ın her bilgiyi içerdiği konusunda hem fikirdirler; hatta es-Suyuti'ye göre 'bilginin bütün bilimleri ve alanları Kur'an'da bulunmaktadır.' İbni Mesud'un da vurguladığı gibi, insanların birey olarak içinde bulunduğu sorun 'sadece bildiğimiz şeyleri görebildiğimiz' için 'Kur'an'daki her şeyi göremeyebileceğimiz' gerçeğidir. Bunun ötesinde, Kur'an'da bahsi geçen şeyler farklı boyutlarda gerçekliğe sahiptirler; dolayısıyla bizim onları görebilmemiz için bu gerçekliği karşılayabilecek, çeşitli düzeylerde farkındalık durumlarına sahip olabilmemiz gerekir. Başka bir deyişle, kutsal kitabın beşer olan muhatapları için Kur'an 'aslen ve icmalen/ilke olarak ya da potansiyel olarak her bilgiyi içerir' denilebilir. Gülen'in de öne sürdüğü gibi Kur'an her şeyin bilgisine 'tohum ya da çekirdek, özet ya da ilke ya da imgeler şeklinde sahiptir ve bu formlar açık ya da kapalı bir şekilde ima şeklinde, belli belirsiz, ya da hafifçe görünen bir belirti şeklinde bulunmaktadır. Bu formların biri ya da diğeri, ifşaat durumuna göre içeriğin gerektirdiği biçimde, Kur'an'ın amaçlarına uygun bir şekilde tercih edilebilir'.[17] Bu potansiyelin gerçeğe dönüşümü ancak bilgiyle gerçekleştirilir. Ne kadar bilgiliysek, Kur'an da görebileceklerimiz o kadar fazla olacaktır. O zaman bilimin başka bir görevi de Kur'anı okuyan kişinin kutsal kitapta daha fazla şey görebilmesini sağlamaktır.

İlke olarak Kur'an her bilgiyi içerir. Bu Müslümanların bilim çalışmaları ve uygulamalarıyla doğrudan ilgilidir, çünkü Suyuti'nin de vurguladığı gibi Kur'an tabiat bilimini de içine alan bilginin bütün bilimlerinin ve alanlarının ilkelerini içerir. Bilimle alakalı olarak Kur'an'ın rolünden bahsederken Gülen'in vurguladığı şey aslında Kur'an'ın insanlığa 'gerçek bilimi' iletebilme kapasitesidir. Kur'an'ın temel hedeflerinden birisi de doğruluğa duyulan aşka ilham olmaktır; 'bilimsel çalışmalara doğru yolu gösterecek olan şey ise işte bu aşktır'.[18] Gerçeğe duyulan aşkla Gülen maddeci bir menfaat ya da dünyevi kazançlardan uzak bir var oluş yaklaşımını anlatmaya çalışır. O, bugün küçük bir grup bilim adamı dışında bilimin, gerçeğe duyulan aşktan ilham alınarak ve bu aşk adına yapıldığına pek inanmamaktadır. Tam tersine günümüzde bilimsel çalışmaların büyük bir bölümü 'dünyevi tutkuların, materyalist arzuların, ideolojik önyargı ve fanatizmin esiri olmuş insanlar' tarafından yürütülmektedir. Sonuç olarak, bilimsel çalışmaların meşruluğu engellenmekte ve bilim insanlığın muazzam potansiyeline karşı bir silah olarak kullanılmaktadır.[19]

Gülen, düşünürleri, eğitim kurumlarını ve medyayı modern bilimin çalışmalarını ideolojik arzuların ve fanatizmin ölümcül derecede kirlenmiş atmosferinden çekilmesi ve bilim adamlarının daha yüksek insani değerlerle yönlendirilmesi yönünde mühim bir görevi üstlenmeye çağırmaktadır. Fethullah Gülen'e göre Kur'an insanlığı bilimsel çalışmalarını daha yüksek insani değerlere yönlendirmeleri için teşvik eder. Bilim aslında bilginin her alanı için Kur'an'daki dört hedef dikkate alınarak oluşturulmuş yapıyla çalışmalarını sürdürmelidir. Bu dört hedef: 1) Allah'ın varlığı ve birliğini ispatlamak, 2) peygamberliği ispatlamak, 3) dirilişi ispatlamak, 4) Allah'a ibadete ve adalete yoğunlaşmak.[20] Bu sebeple Gülen'in Understanding and Belief kitabı din ve bilim tartışması bağlamında Kur'an'daki bu dört amacın uzun uzun anlatılmasıyla başlar. Bu tavır geleneksel Sünni ya da tasavvuf merkezli dini bakış açısıyla uyumlu olarak tanımlanabilir.

Gülen'e göre, Kur'an'ın bu dört amacı manevi açıdan aydınlanmış ve insanlığın ihtiyaçlarını daha iyi karşılayacak bir bilimin doğmasında etkili olacaktır. Fethullah Gülen bu tip bir bilimi 'gerçek bilim' olarak adlandırmaktadır. Gülen, İslam'ın geçmişte böyle bir bilim ortaya koyduğuna inanmaktadır. 'İslam'ın hayat verdiği bilim kavramı ebediyete duyulan arzuyla yoğrulmuş, insanlığa yararlı olma ve Yüce Yaradan'ın rızasını kazanma idealinde sorumluluk sahibi bir bilimdi'.[21] Böyle bir bilimin yeniden hayat bulması daha onurlu bir teknoloji ve daha umut verici bir bilimle düşünsel boyutta daha zengin olan bir dünyanın kurulmasına yardım edebilecektir.

Gülen, bilimle din arasında uyumu ve maneviyat ile bilimsel bilgi arasında birlikteliği ön gören geleneksel Müslüman anlayışa atıfta bulunur. Bu anlayış, bilimsel gerçekliğin manevi bakış açısından ayrılmasını reddeden Kur'an tarafından şekillendirilmiştir.

Cenâb-ı Hakk adına kâinatı keşfetme düşüncesiyle hareket ediyorduk. Her yeni keşif, ruhlarımızda yeni bir îman, aşk ve heyecan meydana getiriyor, hamle ruhumuzu yeniden kamçılıyor ve 'Daha yok mu?' diyerek daldıkça dalıyorduk. İnci, mercandı hep çıkardığımız; hem secdeye varıyor, hem rasathaneye koşuyor; din ve ilim diyerek salih dâireler meydana getiriyorduk.[22]

Kur'an'ın bilimsel gerçeklerle ruhi erdemi ayırmayı reddetmesi Müslüman bilim adamlarının da böyle davranmasına kaynaklık etmiştir. Gülen, Kur'an'ın belli bilimsel gerçeklere ve gelişmelere yüklediği fikirleri kabul etmekte tereddütsüzdür. Ancak bunun 'bilim ve materyalist ya da naturalist felsefe tarzında' bir isnat olmadığı konusunu vurgulamaktadır.[23] Mesela, Kur'an açık bir şekilde evrenbilim ya da bilimsel konular hakkında bir şeyler söylemez. Bu 'gerçeklere' işaret etmesi, 'kainat kitabının ebedi yorumu'nu ve doğal olaylarla ilgilenen bilimin manevi yorumunu sunmaya yöneliktir. Allah bu gerçekleri, isim ve sıfatlarının ortaya konması gibi hakikatleri göstermek ve insanlığa manevi dersler vermek üzere nazara vermiştir. Dolayısıyla Gülen Müslümanları, 'Kur'ân bir fizik, astronomi veya tıb kitabı olmamakla birlikte, bu ilimlere ait mes'eleler ve Kıyâmet'e kadar ilimler adına yapılacak tesbit, teşhis ve keşifler ve insan hayatıyla çok yakın münasebeti bulunan teknik vasıtalar da çaplarına göre çeşitli hüviyet ve mâhiyetlerde, bazen bir çekirdek, bazen işaret, bazen fezleke, bazen remz, bazen de formüle edilmiş kânun ve prensipler halinde onun sayfaları arasında kendilerine yer bulacaklardır' düşüncesiyle uyarır.[24]

Çünkü Kur'an bilimsel gerçeklere isnat eder; kişi okurken ilgili ayetlerdeki bilimsel gerçekler konusunda dikkatli olmalıdır. Aslında Gülen, bir kişi ayetleri okurken ayetlerin çok çeşitli olabilen tefsirlerini her zaman aklında tutmalıdır derken geleneksel İslami tavrı vurgular. Ele alınan ayet yalnız tek bir tefsirle tüketilmemelidir. Kur'an'ın hem yalın anlamı hem de gizli anlamı olduğu konusunda Kur'an'ı yorumlayan birçok kişi hemfikirdir. Genel görüşe göre, tasavvuf Kur'an'ın gizli anlamlarının ortaya çıkarılmasında diğer düşünsel ekollerden çok daha etkili olmuştur. Dolayısıyla tasavvuf düşüncesinden etkilenen bir düşünür olarak Gülen, kutsal kitabın daha derin düzeydeki anlamlarıyla ilgilenmekte çok donanımlı görünmekte ve bunların insanlığın manevi doğruları aramasında çok büyük bir öneme sahip olduğunu düşünmektedir. Bununla birlikte, Kur'an'ın derin anlamlarını modern bilimsel metodun ulaşabileceğinin çok üstünde olan doğa olaylarının derin anlamlarıyla ilişkilendirir. Dinin insanlığın doğal dünya hakkındaki daha yüksek hakikatleri bulmakta yardımcı olduğunu vurgular. Bilimsel hakikatin ardında yatan şey materyalizmin, ateizmin ve bilinemezlik felsefesinin kaçış noktaları olan şüphe ve umutsuzluk değil, insan bilincinde daha fazla kesinlik duygusunun oluşmasını sağlayan manevi hakikatlerdir.

Fethullah Gülen'in fikirlerini özetlemek gerekirse; Kur'an'ın tabiat bilimi ve diğer bilimlerle ilgilenmesinin ana sebebi Allah'ın kullarını O'nu tanımaya davet etmesidir. Kur'an'ın insanları sürekli olarak yaradılışı çalışmaya davet etmesinin sebebi Allah'ın insanları Yaratan'ını tanımak için çalışmasını istemesidir. Fethullah Gülen'e göre Kur'an'ın bilime karşı bu tutumunun çok iyi anlaşılması gerekir; çünkü dinle bilim arasında uyumlu ve verimli bir ilişki için sağlam bir temel bu manevi yaklaşımdadır.

Sonuç: Gülen'in Fikirlerinin Önemi

Günümüz dünyasında Gülen'in fikirleri pek çok açıdan önemlidir. İlk olarak, bilimin dinden ayrı olmaması konusunda ısrar ederek Gülen, en katı biçimiyle ele alınan ideolojik sekülerizmin karşısında sıkı bir duruş sergilemiş oluyordu. Bilginin seküler olması düşüncesini netice veren mantıki çözümleme, kökleri Kur'an öğretilerine dayanan İslami bilgi teorileri ve kavramlarıyla bağdaşmamaktadır. Özellikle, bu fikir Gülen'in 'bilim Kur'an'dan bağımsız olarak ele alınmamalı' düşüncesiyle tamamen zıttır. Türkiye de dâhil, İslam dünyasının birçok kesiminde 'bilginin İslamileştirilmesi' düşüncesi ancak insanlar İslam'ın Tanrı, bilim, tabiat ve insan dünyasının bilimi arasındaki uyumlu kavramsal ilişkileri anladığında tam olarak takdir edilecektir. Bilginin İslamileştirilmesi, ilahiyat ve bilim arasındaki yıpranmış felsefi kavramsal bağı yeniden tesis etmek ve bilginin çağdaş sekülerizasyonuyla dağılan bilginin geleneksel birliğini yeniden kurmak adına günümüz Müslümanlarınca çok ciddi çaba sarfedilmesi gereken bir alan olarak görülebilir.

İkincisi, Gülen'in din ve bilim arasındaki ilişki üzerine yorumları kesinlikle kişisel değildir. Hepsinde konu üzerine, sadece Türkiye için değil bütün İslam dünyası için geçerli İslami duruşun çok mühim yorumları ortaya konmaktadır. Görüşleri pek çok noktada, din- bilim ilişkisi ve bu anlayışın Müslüman kimliğini korumak adına ne ifade ettiğine dair günümüz İslam toplumlarının daha geniş geleneksel büyük bir bölümüne yönelik önemli noktaları içermektedir. Üçüncüsü, din ve bilim arasındaki ilişki konusundaki tavrı İslam dünyasının da ötesinde evrensel bir öneme sahiptir. Fikirleri özellikle Hıristiyanlıkta ve diğer dinlerde sürekli var olan benzer tartışmalarla da son derece alakalıdır.

Son yıllarda, birçok konu üzerine dünya çapında Müslüman-Hıristiyan diyaloguna şahit olduk. Maalesef, bu diyalogların sadece birkaçı din ve bilim konusunda oldu. Çok açık ki mevcut Müslüman-Hıristiyan diyalogunda bu konunun daha fazla irdelenmeye ihtiyacı vardır. Gülen bizzat kendisi Papa II. Jean Paul ve Türkiye'deki Ortodoks Kilisesi'nin temsilcileri gibi Hıristiyan grupların liderleriyle, diyalog halinde olmuştur. Bu bakımdan, Batı'nın kendisinde bir çatışma alanı olarak bulunan Hıristiyanlık ve bilim konusunda Gülen'in fikirlerini öğrenmek dikkate değer olmalıdır. Gülen, Hristiyanlıkla bilim arasındaymış gibi gösterilse de Rönesans dönemindeki çatışmalar kilise ile bilim adamları arasındaydı. Ne Kopernik, ne Galileo, ne de Bacon din karşıtı değildiler. Hatta bu insanların dine bağlılıklarının, onların ruhunda doğruyu bulmak için duyulan aşk ve fikir kıvılcımlarını tutuşturduğu söylenebilir.' demektedir.[25] Gülen'in öğretilerinde sadece İslam ve Hıristiyanlık arasında değil, aynı zamanda farklı toplumlardaki din adamları ile bilim adamları arasında da samimi ve ciddi diyalog beklentisi yatmaktadır.

[1] M. Fethullah Gülen, Understanding and Belief, 309
[2] A.g.e., 308
[3] A.g.e., 307
[4] A.g.e., 335
[5] A.g.e., 306
[6] A.g.e., 318-319
[7] A.g.e., 334
[8] A.g.e., 334-335
[9] A.g.e., 335
[10] M. Fethullah Gülen, Understanding and Belief, 333
[11] A.g.e., 334
[12] A.g.e., 308
[13] M. Fethullah Gülen, Understanding and Belief, 310
[14] A.g.e., 308
[15] Kur'an-ı Kerim, En'am Suresi (6): 59
[16] A.g.e., 302
[17] A.g.e., 303-304
[18] A.g.e., 313
[19] A.g.e., 313
[20] A.g.e., 303
[21] A.g.e., 313
[22] A.g.e., 312
[23] A.g.e., 323
[24] A.g.e., 333
[25] M. F. Gülen, Understanding and Belief, 312.

Osman Bakar, The Muslim World, Temmuz 2005 Özel Sayısı