Fethullah Gülen Hocaefendi neden beddua etti?

Fethullah Gülen Hocaefendi neden beddua etti?

17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarının dershane tartışmalarının hemen akabinde gelmesi sebebiyle hükümet ve medyada Hizmet Camiası’na karşı ciddi bir tazyik ve suçlama başlamıştı. Bu ağır ithamlara mukabil Fethullah Gülen Hocaefendi, sözlü ve yazılı bütün iletişim kanallarını kullanarak açıklamalarda bulunmuş ancak mesnetsiz iftiraların sonu gelmemiştir. Fethullah Gülen Hocaefendi, kendisinin ve Hizmet Hareketi’nin durduğu yeri belirtmek için son çare olarak ‘mübahele’ye başvurmak durumunda kalmıştır.

Mübahele (ahitleşme); bütün iletişim kanalları kullanıldığı halde taraflardan birinin hakikati kabullenmek istemediği durumlarda kullanılan bir yöntemdir. Bilinen tüm yollar denendikten sonra, son çare olarak başvurulur. “Doğruyu söyleyen kazansın” şeklinde özetlenebilecek olan bu yöntemde taraflar hakikat önünde hesap vermeye davet edilmektedir. Bu davranış, Kur’an-ı Kerim’de de Efendimiz’e (sav) yapması salık verilen bir usuldür. Âl-i İmran Sûresi’nin 61. ayetinde “…gönülden Allah’a yalvaralım da bu konuda kim yalancı ise Allah’ın lânetinin onların üzerine inmesini dileyelim!” buyurulmaktadır. Bu mübaheledir, beddua değildir, zira bedduada herhangi bir koşul söz konusu olmaz. Koşul mevzubahis olunca da kendinden emin olan, hak yolda olduğuna, masumiyetine inanan herkesin bu mübaheleye “amin” demesi beklenir.

Fethullah Gülen Hocafendi’nin “beddua” olarak lanse edilen, hatta videonun başı ve sonu kesilerek pek çok yerde kullanılan ifadeleri şöyledir:

“Ben bizi de onların içinde görerek diyorum… Dinin ruhuna aykırı bir şey yapmışlarsa, yaptıkları şey Kur’an’ın temel disiplinlerine aykırıysa, Sünnet-i Sahiha’ya aykırıysa, İslam’ın hukukuna aykırıysa, modern hukuka aykırıysa, günümüz demokratik telakkilere aykırıysa… Allah bizi de onları da yerlerin dibine batırsın, evlerine ateş salsın, yuvalarını başlarına yıksın. Ama öyle değilse, hırsızı görmeden hırsızı yakalayanın üzerine gidenler, cinayeti görmeyip de masum insanlara cürüm atmak suretiyle onları karalamaya çalışanlar… Allah onların evlerine ateşler salsın, yuvalarını yıksın, birliklerini bozsun, duygularını sinelerinde bıraksın, önlerini kessin, bir şey olmaya imkân vermesin. […] Kendimizi de istisna etmedim. Haksız kimse o mutlaka cezasını bulacaktır.” demiş ve meseleyi Âdil-i Mutlak olan Cenab-ı Hakk’a havale etmiştir. (20.12.2013 Bamteli sohbeti)

Söz konusu sohbette niyet aşikâr olmasına rağmen birtakım çevrelerin “Fethullah Gülen Ak Parti’ye beddua etti” şeklindeki kara propagandalarından vazgeçmemeleri üzerine Fethullah Gülen Hocaefendi şu açıklamayı yapmıştır:

“Israrla yanlış anlamayı devam ettirdiler. Bir misalle arz edeyim. Birisi size defaatle aynı yalan ve şenaatle hücum etse, bir noktaya gelir sabrınız taşar ve şunu dersiniz: Eğer ben senin dediğin gibi öyleysem Allah benim belamı versin, yok değilsem bu yalan ve iftirayı atan senin belanı versin. O gün de duam o oldu. Doğrudan hiçbir kişinin, hiçbir partinin, hiçbir topluluğun adını vermedim. Bazı sıfatlar ve fiiller sıraladım. Her kim şunu, şunu, şunu yapıyorsa dedim... O sıfatı taşımıyorlarsa, o fiilleri işlememişlerse neden bu kadar rahatsız oluyorlar, üzerlerine alıyorlar? Komplolara vehimlere dayalı bu iftiraları seslendirenlerin, gazetelerine sayfa sayfa taşıyanların bu duama ‘amin’ diyebilmelerini beklerdim. Diyemediler. Bilakis istismar ettiler. Yine aynı noktadayım. Eğer biz çeteysek örgütsek Allah bizim belamızı versin, eğer ‘paralel’ devletsek bizim belamızı versin, değilse bunları bu masum cemaate isnat edenlerin belasını versin! Bu duaya ‘amin’ diyecek vicdanî rahatlığı olmayanlar akıbetinden endişe etmeli…”