Giriş: Ayakkabı kutularına dolarları paralel devlet mi koydu?
17 Aralık’ta Türkiye, büyük rüşvet skandalı ile sarsıldı. İstanbul Cumhuriyet Savcısı Celal Kara ve Mehmet Yüzgeç’in başlattığı aralarında işadamları, bürokratlar, banka müdürleri, kamu görevlileri ve kabine üyesi üç bakanın oğullarının da bulunduğu 96 kişi, rüşvet, görevi kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma ve kaçakçılık suçlarını işlediği iddiası ile gözaltına alındı. Şüphelilerin ev ve işyerlerinde yapılan aramada çelik kasalar, ayakkabı kutuları içinde milyon dolarlar bulundu. Bir banka müdürünün evinde dolar, eoro, türk lirası cinsinden toplam 10 trilyon tl çıktı. 25 Aralık’ta, Başbakan Erdoğan’ın oğlu Bilal’in adının da karıştığı ikinci yolsuzluk operasyonu ise yapılamadı. Soruşturmaya müdahale edildi. Kolluk kuvvetleri mahkeme kararını dinlemedi.
17 Aralık, 28 Şubat’a kadar sürdü. Tutuklu İranlı işadamı Reza Zarrab ile eski bakanların çocukları Barış Güler ve Kaan Çağlayan, 28 Şubat’ta nöbetçi hâkim kararı ile serbest bırakıldı. Büyük yolsuzluk operasyonunda tutuklu sanık kalmadı. Nefeslerin kesildiği 73 günde; hukuk devletinde yaşanması mümkün olmayan olaylar birbirini takip etti: Soruşturmanın polisleri görevden alındı. Savcılara dosyadan el çektirildi. İstanbul Emniyet Müdürü’nün yerine bir vali atandı. Adlî Kolluk Yönetmeliği değiştirildi. Danıştay iptal etti. Değişiklikler kanuna konuldu. HSYK’yı bakana bağlayan yasa geçti. Ses kayıtlarının imhasına karar verildi.
Başbakan yolsuzluk iddialarını, fezlekeleri, yasal dinleme kayıtlarını, imar planlarındaki değişiklikleri ve villaları; “komplo” ile izah etmeye çalıştı. Deliller, ‘paralel devlet, çete, örgüt, dış mihraklar’ söylemi ile perdelenmek istendi. 28 Şubat’ta benzeri görülen müthiş bir medya karartması ve yönlendirmesi yapıldı. ‘İrtica’nın yerini ‘Cemaat’ almıştı. Soygun şahane, Camia bahaneydi!
İktidar medyasında Fethullah Gülen Hocaefendi ve ona yakın işadamları hakkında bir merkezin ürettiği yalan haberler yayınlandı. Hocaefendi’nin yasa dışı şekilde kaydedilen, farklı tarihlerde yaptığı telefon görüşmeleri internet üzerinden yayıldı. Konuşmalarda herhangi bir suç unsuru olmamasına rağmen başlatılan algı ve karalama operasyonu günlerce sürdürüldü. Yasal olan sivil toplum kuruluşları, kurumlar ve dernekler sanki suç örgütüymüş gibi gösterildi.
Ancak Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk, karapara aklama olaylarında cevap bekleyen sorular vardı:
1- Bir bakana 700 bin liralık saati paralel devlet mi verdi?
2- Ayakkabı kutusundaki 4,5 milyon doları paralel devlet mi koydu?
3- Bakan çocuklarının yatak odalarına kasaları paralel devlet mi yerleştirdi?
4- O kasaların içindeki milyon dolarları, Euro’ları paralel devlet mi bıraktı?
5- Yatak odalarındaki para sayma makinelerini paralel devlet mi koydu?
6- Bakan ve bürokratları ailece Zarrab’ın uçağıyla umreye paralel devlet mi götürdü?
7- 4 bakan adı yolsuzluğa bulaşınca istifa ettiler, o 4 bakanı paralel devlet mi istifa ettirdi?
8- Başbakan’ın lehine deklarasyon imzalanmasını paralel devlet mi istedi?
9- Özel medya oluşturmak için bir havuz kuruldu? Buna havuz medyası dendi. 630 milyon dolarlık havuzu paralel devlet mi oluşturdu?
10- Bilal Erdoğan, TÜRGEV diye bir vakıf kurdu. Devletten ihale alanlar bağışları o vakfa ödedi. TÜRGEV’i paralel devlet mi kurdurdu?
11- Urla’daki villalara yıkım kararı veren valinin görevden alınmasını paralel devlet mi istedi?
12- 17 Aralık sabahı Başbakan, oğlu Bilal’den, evdeki paraları derhal sıfırlamasını istedi. Bu paraların 1 milyar dolar olduğu iddia ediliyor. Erdoğan’a bunu paralel devlet mi söyletti?
Türkiye 17 Aralık’tan sonra yolsuzlukları, evlerden çıkan kasaları, ayakkabı kutularına saklanmış paraları, hediye edilen saatleri, yerleri değiştirilen polisleri, eli kolu bağlanan savcıları, Adalet Bakanı’na bağlanmaya çalışılan yargıyı değil; olmayan paralel devleti, çeteyi, virüsleri, ses kayıtlarını, Haşhaşileri konuşmak zorunda bırakıldı ve bu da bir algı operasyonu olarak tarihe geçti.
Hocaefendi’ye yolsuzluklara adı karışmış Başbakan, ağır hakaretlerde bulundu. Gülen’in, ‘28 Şubat’ı desteklediği’ iftirasını ortaya attı. Oysa postmodern darbenin tek bir mağduru kalmıştı: Fethullah Gülen. 1999’da benzer bir iftira kampanyası ile linç edilmek istenmişti. 17 Aralık’taki süreç, haziran fırtınasında da yaşanmıştı. O günün başbakanı Bülent Ecevit, istihbarat raporlarını elinin tersi ile itmiş ve ‘bunlara ben inanmıyorum’ demişti. Turgut Özal da başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı döneminde Türk okullarını desteklemişti. Çevresindeki bürokratlar için ‘Hizmet’i onlara anlatamıyorum’ yakınmasında bulunmuştu.
Bu bölümde, 17 Aralık sürecinde yolsuzlukları perdelemek için üretilen yalan haberlerle birlikte şu soruların da cevabını bulacaksınız: Devlet gazetecileri psikolojik harekâtlarda nasıl kullanıldı? Said Nursi’nin DP döneminde kolunu kanadını kıran gelişme neydi? Ölümünden sonra 1964’te sahte bir broşürle nasıl karalandı? DP döneminin Adnan Menderes’ten sonra en çok sevilen bakanı Tevfik İleri, Yassıada Mahkemesi’nde, yolsuzluk iddialarına karşılık, ‘Kızım 10 yıldır aynı mantoyu giyiyor.’ neden demişti? Turgut Özal, rüşvetle suçlanan bakanını Yüce Divan’a nasıl sevk etmişti?
- tarihinde hazırlandı.