Fethullah Gülen Hocaefendi: Halk hesap sorabilmeli; idareci de hesap verebilmelidir
Aşağı da bu işte kul ve köle olmayacak, kapıkulu olma durumunda olmayacak. Belki yukarıya karşı vazifesini müdrik olacak, ne yapılması gerektiğini bilecek. Binaenaleyh tabanı tavanın içine girmemiş, taban tavanda yerini almamış bir topluluk talihsizdir. Tabiri değiştireyim: Tavanın kusurlarını görüp de ikaz etme cesaretini kendisinde göremeyen bir milletin efradı talihsizdir, bedbahttır. Ve tebanın raiyetin içine girmeyen, onların hissiyatını dinlemeyen, sinelerine kulak vermeyen, ikazlarına kulak asmayan baştaki de talihsizdir. Talihli dönemde iki şey iç içe girmiştir. O ona kulak kesilmiş, o da ona kulak kesilmiştir. Halk baştakini dinlemekte, baştaki de halkı dinlemektedir.
Seyyidina Hazreti Ömer (radıyallahu teala anh) Hazretleri mescid-i nebevide hutbe irad ediyor. Cemaat içinde her seviyede insan bulunuyor. Hazreti Ömer tam kendini sevdirdiği, gönüllere taht kurduğu bir dönemde hutbe irad ediyor. Cemaatin dikkatini çekmek için biz nasıl “Muhterem Müslümanlar, dikkat edin, agah ve mütenebbih olun, kendinize gelin, geçmişinize bakın, geleceğinize dikkat edin!” diye cemaate tembihte bulunuyoruz; o da cemaate tembihte bulunuyor: “Cemaat dinleyin, bana kulak verin, söylediğim şeyleri iyi belleyin.”
Birdenbire Ömer’in sesini bastıracak bir ses yükseliyor. Sesin yükseldiği yere gözler dikilince, eğri kılıcı üzerine, kollarından iplikler sarkan bir fakir arabın kılıcı üzerine dikilmiş, Ömer’e karşı şöyle haykırdığı duyuluyor: “Hayır, ya Ömer! Ne dinliyoruz, ne de söylediğin şeyleri belleme niyetindeyiz!”
Biraz daha dikkat edince tanıyorlar. Bu, Resul-i Ekrem’in (sallallahu aleyhi ve sellem) mevlası. Bu, Selman-ı Fârisî. Bu, Hazreti Ömer’in gözdesi. Ömer devrinde bir yerde vali olan Selman-ı Fârisî, vilayet vazifesini, valiliği daha üzerine almadan mescid-i nebevide halifeyi ruyi zemini dinliyor. Ve onu dinlerken “dinlemeyeceğim” diye itiraz ediyor.
Hazreti Ömer, “Esbabını açıklar mısın, niçin dinlemeyeceksin?” diye sorunca “Ya Ömer! Dün beytülmalden herkese kumaş dağıttın. Bana da bir kumaş verdin. Beni de sâbikûn-ı evvelînden saydın, bana da bir kumaş verdin. Kendin de bir kumaş aldın. Ben eve götürdüm, hanıma verdim, ‘bunu bana bir gömlek dik’ dedim; enini ölçtü, uzununu ölçtü, bana gömlek çıkmadı. Görüyorum ki sen aldığın kumaşı rahatlıkla sana bir gömlek yapmışsın. Sen demek zulmettin, raiyetinden fazla aldın. Ben şu Allah Resulünün mescidinde nasıl seni dinlerim!” diyor.
Talihli râî! Talihli emir! Talihli halife! Raiyetinin içinde, teba kendisini uyarabilecek mevkide, o kadar yakın ki kendisine istikamet verecek bütün sözleri duyuyor, pusulaları görüyor, müşirlere nigehban bulunuyor.
Tebessüm ediyor Ömer. Tebasını, raiyetini bulunca tebessüm ediyor. Biz gocunuruz. Oğluna sesleniyor: “Abdullah, evladım, gömleğin hikayesini anlat.” Camide millet hutbe dinleyeceği yerde gömlek hikayesi dinliyor. Oğlu, “Evet, cemaat, şahit olun ki babam bir parça kumaş getirdi. Bir parça da bana hisse düşmüştü. Onunki ona gömlek olmadı, yetmedi; benimki de bana olmadı. Ben benim hissemi babama verdim. İkisini bir araya getirdi, bir gömlek yaptı. Sırtındaki gömlek işte bu gömlektir.” diyor.
Daha kılıca dayanıp ayakta duran adam oturmamıştır. Bu defa sesi daha tatlı yükseliyor: “Konuş Ömer, konuş, şimdi dinliyorum” diyor.
Râî, raiyetin içine bu kadar girmiş. Alttan gelecek sesleri duyma mevkiindedir. Halk, hakkında ne düşünüyor, onu çok merak etmektedir. Sinelere taht kurmuş ve kendisini sevdirmiştir.
O, rahatlıkla seslenebilir: “Cemaat! Layık olmadığım halde bir mevkie getirildim. Ben bunun arkasında değildim. Şayet ben bu işte kaldığım müddetçe eğrilirsem ne yaparsınız?”
Öbür köşeden bir eğri kılıçlı kılıcının üzerine doğruluyor: “Ya Ömer, merak etme! Eğrilirsen bu kılıçlarla seni düzeltmesini biliriz” diyor.
Aşağıya iniyor Ömer, minberin önünde secdeye kapanıyor; “Allahım, sana hamd ve sena ederim, Ömer eğildiği zaman onu düzeltecek insanlar var içinde” diyor.
Talihli emir! Talihli halife! Talihli teba! Talihli raiyet! İç içe girmiş. Kaymak bağlamamış bir süt gibi her tarafında lezzet, her tarafında halavet, her tarafında bir tatlılık hükümferma.
Bu klip Fethullah Gülen Hocaefendi'nin 13 Nisan 1979 tarihinde İzmir Bornova Merkez Camii'nde vermiş olduğu "İçtimaî Yapımızın Temel Dinamikleri" konulu vaazından istifade edilerek hazırlanmıştır. Vaazın tamamına http://nil.tv/vaaz-detay/vaaz/tumu/seri/309 adresinden ulaşabilirsiniz.
- tarihinde hazırlandı.