Namlu

Holding gazeteciliğinin Türk medyasına verdiği en büyük zararlarından biri gazetecileri 'futbolcu' düzlemine çekmeleri oldu sanırım. Öyle bir format kayması ki, artık gazete ve televizyonlar mevkilere göre personel istihdam etmeye başladılar.

İyi bir kaleci, kıvrak bir orta saha ve yırtıcı bir santrfor! Spor kulüplerine dönüştürülen medya organları için sportif kavramlar da kullanılmaya, üstüne üstlük bunlar normal görünmeye başladı. Mesela bir gazeteden diğerine geçen yazarlar için artık 'transfer oldu' terimi kullanılıyor ve yadırganmıyor. Tabiatıyla bu transferler belli bir 'bedel' karşılığı oluyor. Lisansı elinde olan futbolcular, pardon yazar-çizer takımı küçümsenmeyecek transfer paraları karşılığında karşı kulübe, pardon medya organına geçiyor. Bugün artık yaşamayan eski gazeteciler hayatta olsaydı ortaya çıkan manzara için ne derlerdi acaba? Sözgelimi Abdi İpekçi, Çetin Emeç ya da Uğur Mumcu yaşasaydı mesleğin içine düştüğü bu duruma şahit olunca kahırlarından ölmekten beter olurlar mıydı?

Transfer borsasının son gözdesi Fatih Altaylı hakkında her şeyi okudunuz. Benim bunlara ekleyebilecek bir şeyim yok. Ancak ben günümüzdeki gazetecilerin emekleriyle yaşam standartları arasında bu kadar büyük bir dengesizlik bulunmasını ciddi bir toplumsal sağlık sorunu olarak görüyorum. Tek marifeti hırçın bir santrfor olmaktan öteye gitmeyen isimlerin yakın geçmişte olduğu gibi, büyük paralar karşılığı rakip takıma geçmesi mesleki cilvelerden çok başka anlamlar içeriyor. Zira holding gazeteciliği ile medya arasındaki ilişki artık eskisi kadar masum ve etik değil.

28 Şubat süreci esnasında ve hemen sonrasında batık bir banka patronunun üzerine gelinmesini önlemek amacıyla, daha önce kendisine çevrilen medya namlusunu yanına alarak, hem resmî makamları hem de üzerine gelen rakip medya kurumlarını püskürtmeyi hedeflemişti. Ne kadar başarılı oldu bilemiyorum; ancak kerameti kendinden menkul bu hazır namlular, kendilerine duyulan ihtiyaç bittikten ya da daha gelişmiş bir namlu mekanizması keşfedildikten sonra hurdaya çıkarılıyorlar. İsim vererek üstü küllenmiş birtakım eski tüfekleri başıma sarmak niyetinde değilim. Allah var, hakkını yememek lazım; Fatih Altaylı yeni mevzisine geçer geçmez işini yapmaya başladı. İlk yaylım ateşini vaktiyle gemiyi terk eden grup için yaptı. Hem de Altaylı'nın artık kişiliğiyle bütünleşik olarak algılanmaya başlanan üslubuyla. Yani bel altı vuruşuyla! Gerçi arada Altaylı klasiği olan Gülen, Hakan Şükür gibi 'geçiyordum bir iki şarjör boşaltayım dedim' olacak elbette. Ancak namlunun ne tarafa yöneleceğini çok yakında göreceğiz. Zira sıradan bir Engin Ardıç türevine bu kadar önem ve para ödemezler. Umarım ve beklerim ki, bu tür transfer varyasyonlarında siyasi parmak olmasın. Şayet varsa vah bu ülkenin haline!

Son bir not eklemek isterim. Fatih Altaylı transferi sonrasında kendisiyle yapılan mülakatların tamamında dik bir duruştan, haysiyetli bir konumlanmadan bahsederek 'ilkeli' gazeteci görüntüsü vermeye çalışıyor. Şahsen Altaylı tipi golcüler için duruşun açısının değil yönünün önemli olduğuna inananlardanım. Hemen basit bir örnek vereyim. İlkeli gazeteciliğin yaşayan en önemli isimlerinden olan birinin yanına transfer edildi Altaylı. Umur Talu haksızlık, iftira ve aşağılamalarla bir gruptan uzaklaştırılırken, patronunun yanına kurduğu mekanizma ile namlusunu Talu'nun üzerine doğrultmuş ve tetiğe asılmıştı.

Bilemiyorum sevgili Umur Talu ne gibi hisler içinde. Ancak Altaylı eğer haysiyetli bir dik duruş, mesleki ahlak ve değerlerden bahsedecekse önce Talu hakkında yazdıklarını tekrar okuyacak, sonra (eğer Sabah binasında aynı kattaysa) Talu'nun odasına gidip o yazılarından dolayı nedamet hislerini ifade edecek. Yoksa Fatih Altaylı'nın transferi bu işi bilenler tarafından namlunun yön değiştirmesinden başka hiçbir anlam ifade etmiyor.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.