Kuzey Irak mı Kürdistan mı?
Kuzey Irak mı yoksa Kürdistan mı?
Abant Platformu'nun Erbil'de düzenlediği Kürt sorunu gündemli toplantıya Türkiye'den katılan 80'i aşkın akademisyen, aydın, gazeteci ve sivil toplum temsilcisi için bu soru bir şey ifade etmiyor. Daha doğrusu çok şey ifade etmiyor. Her iki tanım da aynı değerde denebilir.
Fakat iki gün süren toplantılarda gördük ki bizim için çok şey ifade etmeyen bu ayrım Erbil'de 'her şey.' Resmi adıyla Bölgesel Kürt Yönetimi (Regional Kurdish Government) oturumlara katılanlar için çok önemli. Bizim alışkanlık gereği söylediğimiz Kuzey Irak tabirine fena halde kafayı takmış vaziyetteler. Türkiye'den gelen aydınların muhataplarını ikna etmesi çok kolay olmadı.
Gördük ki burada iki sinir ucu var: Kürdistan tanımı ve Kerkük. İsim tartışması bir ara toplantıları bile kilitliyordu. Tabi bu sinir uçlarının canlı olmasında Kürt katılımcılardaki yanlış algı da etkili oldu. 'Türkiye'nin tezlerini bize empoze etmeye gelmişler' algısı üzerine sunumlarını hazırladıkları çok belliydi. Ama ikinci günün sonunda atılan adımın 'sivil ve samimi' olduğunu onlar da gördü.
Erbil'deki toplantıda 100'ü aşkın aydın farklı boyutlarıyla Kürt sorunu ve Türkiye-Kuzey Irak ilişkilerini değerlendirdi. Zaman zaman gerginlikler oldu, zaman zaman 'aslında farklı değilmişiz' türünden mırıldanmalar. Her iki taraf için de çok verimli bir toplantıydı.
Fiziken çok yakın ama politik sebeplerle ırak kalmış insanlar birbirini tanımış, fikirlerini paylaşmış oldu. Bu bile tek başına kazanç. Ama organizasyonların daha geniş ve farklı kesimlerin katılımıyla devamı çok çok önemli.
Toplantıya bölgesel yönetimin ve halkın ilgisi üst düzeydeydi. Televizyonlar canlı yayınlarken gazeteler konuya geniş yer verdi. Bölgesel Kültür Bakanı'nın 'yıllardır bu günü bekliyorduk' demesi de çok önemsenmeli. Herkes Türkiye ile yakından ilgili. Aslında sokaktaki insanla konuşup dinlediğiniz zaman bir şeyi açık görüyorsunuz. Yaşadıkları yere Kürdistan deseler ve 'Büyük Kürdistan Haritası' bir hayal olarak duvarlarını süslese de yüzleri hep Türkiye'ye dönük. Kürt siyasetçisi de sivil toplumu da 'Abdullah Gül Ermenistan ziyareti gibi ezber bozan bir açılımı Erbil'e yapsa' temennisi içinde.
Erbil hızlı bir kalkınma içinde. Amerikan işgali sırasında bulunduğum bu şehir ile şimdiki şehir arasında çok fark var. Tüm dünya burada kendine yer açmış. İran iki konsolosluk açıyor. Ticareti çok cüzi olan hatta kazandıkları para konsolosluk giderlerini bile karşılamayacak kadar az olan ülkeler bile buraya yatırım yapmış. Bütün göstergeler Kürtler için pozitif gözükse de ciddi bir gelecek kaygısı var.
Türkiye resmen olmasa da sivil toplumuyla burada. 1200'ü aşkın Türk şirketi var. Türk okulları 15 yıldır bölgede. Hastane bile açmış Türk girişimcisi. Birkaç sembolik adımdan sonra iki ülke arasında çekilen sınır kağıt üzerinde kalacaktır. Ama 'devlet' geriden geliyor. Bu gecikmişlik iki gün boyunca dile getirildi. Türk Diplomasisi son yıllarda çok başarılı işlere imza atıyor. Türkiye diplomaside yakaladığı güç ve özgüveni Kürt meselesinde de göstermeli.
Cengiz Çandar sunumunun sonunda 'Kürtler'in Türkiye'nin çekim alanında yer alması kaçınılmaz ve doğaldır. Türkiye ile Kürdistan birbirine mecburdur. Adeta Allah bu iki topluma el ele tutuşmayı emrediyor' dedi ki bu toplantının özet cümlesiydi denebilir.
Ama unutmamak gerek. Meseleler ağır ve derin. Bu yolda çok sabırlı olmak ve karşıdakini de anlamaya çalışmak şart. Dün sorunun adı bile konamıyordu bugün nasıl çözüleceği tartışılıyor.
Tarafların yapıcı bir üslupla buluşmaları sürdürmesi gerekli. Çözüm sürecinde kullanılacak dil de çok önemli. Türkiye ve Irak Kürtleri'nin hiçbir şey olmamış gibi konuşmalarını beklemek mantıklı değil. Ama kendilerinin de hiçbir hata yokmuş gibi bir dil kullanmaları da ilişkilerin geleceği açısından sakıncalı. Ve en önemlisi Kürtler ve Türkler'in birbirine güvenmesi şart.
- tarihinde hazırlandı.