Âlimlerin sultanı mı, sultanların âlimi mi?
Nevzuhûr bir medeniyetin çocukları değiliz. 15 asırlık mazimiz var bizim. Siyasetten iktisada, kültürden ahlaka uzanan hemen her alanda nicelerine örnek olmuşuz. Mensubu olduğumuz insanlık ailesinin oluşturduğu medeniyete çok büyük katkılarda bulunmuşuz.
Dinimiz ve bu dinin genel geçer, evrensel, tarih üstü değerleri tarih boyunca bize yön vermiştir. Değişmez ve değiştirilemez bunlar. Haramı helal, helali haram yapamaz hiç kimse. Bir de İlahi iradenin kasıtlı olarak boş bıraktığı alanlar vardır. Bu alan zaman, mekân ve insan şartlarına bağlı olarak içtihada açıktır. Yukarıda belirttiğimiz sabiteler ve bu sabitelerden hareketle oluşturulan metodoloji eşliğinde düşünceler üretilir. En genel manada ulemadır bu düşünceleri üreten. Din adamı manasında kullanmıyorum ulemayı. Pozitif ilimlerde düşünce üretenlere de ulema denir bizim eski dilimizde. Ama bu yazıda ele alacağım ulema tefsir, fıkıh, hadis, kelam, tasavvuf bütün İslami ilimlerde yeri olan alimlerdir.
Bu kısa hatırlatmadan sonra siyaset geleneğimiz açısında ulemaya bakalım. 15 asrı bir bütün halinde mütalaa edemeyiz. Birbirine çok benzer dönemler olduğu gibi farklı dönemler de var. Buna rağmen siyasetle, devletle, devlet adamları ile münasebetleri itibarıyla genel bir tasnif yapacak olursak ikiye ayırabiliriz ulemayı; merkez ve taşra uleması. Merkez uleması halifeye, padişaha, bugünkü dille ifade edelim, iktidara yakın ulema. Taşra uleması ise tam manasıyla iktidardan bağımsız ve hür. Maddi hiçbir bağı yok iktidarla.
Her iki sınıfta yer alan ulemadan beklenen vazife aynı; münzel şeriatın, ortak aklın, kamu vicdanının sesi ve soluğu olmaları. Sahip oldukları ilmi ve makamı iktidarın muhtemel ve/ya vaki yanlışlıklarını düzeltmede kullanmaları. Vazo kırılmadan uyarılarda bulunmaları, nasihat etmeleri. İktidar gücünün insanı zehirleme ve yozlaşmaya iten faktörlerine dikkat çekip sırat-ı müstakim tavsiyeleri yapmaları.
Neye rağmen? Her şeye rağmen. Makamını, mansıbını, şöhretini, maddi imkânlarını, konumunu kaybetme pahasına. Niçin? Hakkın hatırı âlidir de onun için. Yanlışa yanlış demek ulemanın en birinci görevidir de onun için. “Allah katında en faziletli cihat, zalim sultanın önünde doğruyu söylemektir.” buyuruyor Nebiler Serveri de, onun için.
Ama insan. Her yerde ve her zaman insan. Artıları-eksileri, zaafları-faziletleri alim de olsa değişmiyor çoğu zaman. Melekleri kıskandıracak melekî özellikler de, şeytanları şeytanlıkta geçecek şeytanî hususiyetler de insanda var. Tarihe bu gözle bakınca bazı merkez ulemasının iktidarla olan münasebetinde çizgi dışına çıktığını görürüz. Münzel şeriatın sesi olacağı yerde, iktidarın yanlışlıklarına perde olur. Ortak aklın soluğu olacağı yerde, padişahın yanlışlıklarına meşruiyet zemini oluşturur. Kamu vicdanının gür bir sesle temsilcisi olacağına zaaflarının esiri olup kamuya rağmen bir yerde durur.
Halk bu tıp ulemaya bir isim vermiş kendi aralarında; ulema-i sû. Sû, kötü demek.Ulema-i sû; kötü alimler. Nasıl oluyor; hem alim hem de kötü. Olmuş işte. Zaaflarına esir düştüğü için olmuş. Hakikati kendi çıkarlarının altında gördüğü için olmuş. Ezbere bildiği ayetler, şerhini yaptığı hadisler, haşiyesine haşiye eklediği fıkhi mütalaalar, önünde diz çöküp ders okuduğu hocalar bir zaman gelmiş yaptırım gücünü kaybetmiş.
Ayet demişsiniz bu aşamada o âlime, re’y ile tefsirde bulunmuş. Hadis demişsiniz; şâz rivayetleri sahihlere tercih etmiş. Fıkıh demişsiniz; maslahat-ı ümmet deyip te’vil yapmış. Halbuki maslahatın mülga’sı olduğu gibi mürsele’si, mu’tebere’si de var. Onlar mülga’yı tercih etmiş. Sayıları çok değil bunların ama var ve var olan bunlar, dini siyaset üzerinden okumuş maalesef.
Pekâlâ zarar?.. Din zarar görmüş bundan, hakikat zarar görmüş ve kısa vadede kâr ediyor görünseler de uzun vadede onlar da zarar görmüş. Baksanıza “âlimlerin sultanı” olmak varken, “sultanların âlimi” olmayı tercih edenlere. Ulema-i sû kategorisinde tarihe mâl olmuşlar. Bu basit bir şey mi Allah aşkına? Az bir kayıp mı?
Kimseye ithamda, imâda, işarette bulunmuyorum. Genel bir çerçeve çizdim. Maziyi hatırlattım. Değerli âlimlerimize ulema-i sû demekten Allah’a sığınırım. Allah bu sınıfta yer almaktan bütün âlimlerimizi masûn ve mahfûz buyursun. Amin.
- tarihinde hazırlandı.