Hilaf-ı hakikat, yalan veya iftira olur mu? Cezası var

Yalan ile hilaf-ı hakikat kavramları arasındaki farkı ısrarla soruyor okuyucularımız. Güncel meseleler ekseninde yazılı basını takip eden herkes bu soru ile ne kastedildiğini bilir.

Halbuki ben ayetiyle-hadisiyle nassların, ötekileştirilen dostlar, kardeşler üzerinden okunup “ona ne diyor” şeklinde anlamalara maruz kaldığı böylesi bir dönemde bu türlü konulara girmek istemiyorum. Bununla beraber 1 milyonu aşkın tiraja sahip bir gazetede okuyucuların ısrarla sordukları bir meseleye karşı da kayıtsız kalmayı köşe yazarlığı sorumluluğu ve düşünce namusu ile bağdaştıramıyorum. Onun için cevap vereceğim.

Yalan, kavlî açıdan gerçek dışı bilginin gerçek olmadığı bilinmesine rağmen muhatabı aldatma amacına matuf olarak konuşmaktır. Dinen hükmü, herkesin bildiği gibi haramdır. Ahlaken yanlıştır. Başkalarının hak ve hukukuna tecavüzü netice veren sonuçlar doğurması durumunda da hukuken suçtur, hakim yetkisine bırakılan takdire bağlı olarak cezaî müeyyidelere konu olur. Gerekçe, birlikte yaşamanın en önemli amillerinden olan insanlar arasındaki güveni zir u zeber etmesidir.

Bediüzzaman Hazretleri’nin “Yalan, bir lafz-ı kâfirdir.” sözü bu bağlamda çok anlamlıdır. Zira iman ile yalan yan yana gelemez. İşte Peygamber (sas) beyanı. Ebu’d-Derda soruyor; “Mü’min hırsızlık yapar mı, zina eder mi, cimri olur mu, içki içer mi?” Bu soruların hepsine Efendimiz’in (sas) cevabı ‘evet’tir. “Pekala, mü’min yalan söyler mi?” diye sorulunca “Hayır, asla! Yalanı ancak iman etmeyen kişi uydurur.” buyurur. ‘Hilaf-ı hakikat’e gelince, yalan olma ihtimali olsa da konuşanın doğru bildiği bir beyana verilen isimdir. Doğru olduğu zannıyla ya da inancıyla konuşma da diyebilirsiniz buna. Bir kasıt yok. Gözetilen bir faydadan dolayı söz konusu bilgiyi muhatabına aktarma var.

Soru devam ediyor: “Sorumluluk mevkiinde bulunan ve milyonlarca insana hatta tarihe hitap eden kişiler ‘doğru zannıyla’ neden bir bilgiyi veya kanaati kamuoyu ile paylaşır; doğruluğundan emin olduktan sonra konuşmaları gerekmez mi?”

Sorunun muhatabı ben değilim. Böyle davrananlara sormalı. Bana soruyorsanız cevabım; evet, soru sahibi doğru söylüyor; böyle yapmaları gerekir. Hatta bırakın sorumlu olanları sıradan insanlar dahi bilgiyi doğrulatmadan konuşmamalıdır. Çünkü Kur’an’ın bu bağlamdaki emirleri, Efendimiz’in (sas) beyan ve uygulamaları buna âmirdir. Hucurat Sûresi bu gözle yeniden okunmalıdır. Neler neler anlatır Rabb’imiz bu sûrede bizlere. Suizann, tecessüs, gıybet. Bir başka yerde ‘hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme’ der. İ. Gazzali’nin İhya’da “Afetü’l-lisan” başlığı ile açmış olduğu bölümde anlattığı şeyler de çok önemlidir.

Gelelim can alıcı noktaya; hilaf-ı hakikat olarak dile getirilmiş, sonra o konuşmalarda muhatap taraf olarak yerini alan Müslümanlar bunların yanlış bilgi olduğunu, zanna dayanılarak konuşulduğunu mukaddes kabul ettiği değerler üzerine yemin ederek ifade etmişler. Yemin etmişler çünkü hukuk kaidesidir, davacı delil getiremeyince davalıya yemin teklif eder hakim. Ya da müşahhas deliller olmadan yapılan bu suçlamaların birçoğunu hukukun hakemliğine taşımış ve davalar hep lehlerine sonuçlanmış.

Şimdi bu noktaya gelince soru şu: Ne Müslüman olan muhatabının ahiretini öne sürerek yaptığı yeminlere inanılıyor; ne de hukukun bu mevzuda vermiş olduğu takipsizlik, tekzip, tashih ve tazminat hükümleri kaale alınıyor ve ısrarla aynı hilaf-ı hakikatler söylenmeye devam ediliyor. Biz hâlâ bu söylenenlere hilaf-ı hakikat mi diyeceğiz? Yoksa yalan mı? Veya iftira mı? Ya da bühtan mı? Bilmeyenler için söyleyeyim; bühtan “kara çalma” demek.

Tamam; “yalan söyleyen, iftira ve hakaret eden fasıktır, ahlaksızdır, şerefsizdir, şahitliği kabul edilmez, kamuda görev verilmez, tazir cezasına çarptırılır.” Kabul, “Ona düşen gerçeği öğrendiği zaman onu açıklamaktır.” Ama açıklamıyorsa ve hilaf-ı hakikat olduğu ortaya çıkan sözleri ısrarla tekrar ediyorsa bu davranışın İslam hukukundaki hükmü nedir? Cezaî müeyyidelere konu olabilir mi? Olursa tazir kapsamında ne tür cezalar öngörülebilir?

Gördüğünüz gibi meseleyi tavzih adına bazı şeyler söyledim ama nihaî hükmü kendilerinden çok istifade ettiğimiz duayen hocalarımıza bıraktım.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.